The air on top of the mountain was very thin.
- Dağın tepesindeki hava çok inceydi.
St. Benedict established his first monastery on top of Monte Cassino.
- Aziz Benedict ilk manastırı Monte Cassino'nun tepesinde kurdu.
There was a tower on the top of the mountain.
- Dağın tepesinde bir kule vardı.
There used to be a castle on the top of the mountain.
- Dağın tepesinde bir kale vardı.
There is a shrine atop the mountain.
- Dağın tepesinde bir tapınak vardır.
When I have finished writing the letter, I will take you to the lake about two miles beyond the hill.
- Ben mektubu yazmayı bitirdiğimde, seni yaklaşık olarak tepenin iki mil ötesindeki göle götüreceğim.
The person with the dog was so slow on the hill.
- Köpekli birisi, tepede bayağı yavaştı.
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest dağı dünyanın en yüksek tepesidir.
Denali is highest peak in North America.
- Denali Kuzey Amerika'da en yüksek tepedir.
He lives at the top of the hill.
- O, tepenin üst kısmında yaşıyor.
Everyone knows that he worked hard to get to the top of the company.
- Şirketin tepesine gelmek için, onun sıkı çalıştığını herkes biliyor.
That's only the tip of the iceberg.
- O sadece buz dağının tepesi.
It's the tip of the iceberg.
- Bu, buzdağının tepesi.
The tower occupied a prominent spot on the ridge.
- Kule tepede önemli bir yer işgal etti.
The boy next door fell head first from a tree.
- Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
She was soaked from head to foot.
- Tepeden tırnağa sırılsıklam olmuştu.
The boy next door fell head first from a tree.
- Komşunun çocuğu bir ağaçtan tepe üstü düştü.
He fell head over heels into the water.
- O suya tepetaklak düştü.
The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
- Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
Look at the mountain whose top is covered with snow.
- Tepesi karla kaplı olan dağa bak.
What is the name of the mountain whose top is covered with snow?
- Tepesi karla kaplı olan dağın adı nedir?
The surfer tried to ride the crest of the wave.
- Sörfçü dalganın tepesinde gitmeye çalıştı.
He never looks down on poor people.
- O, fakir insanlara asla tepeden bakmaz.
He never looks down upon others.
- O, asla diğerlerine tepeden bakmaz.
Dan jumped onto the roof of a passing train.
- Dan geçen bir trenin tepesine atladı.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben sadece Uğultulu Tepeler'i okumayı bitirdim.
I just finished reading Wuthering Heights.
- Ben Uğultulu Tepeler'i okumayı yeni bitirdim.