Türkiye, Yunanistan'dan daha güçlüydü.
- Turkey was stronger than Greece.
Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.
- Everyone has both strong and weak points.
Sert bir rüzgar esiyordu.
- A strong wind was blowing.
Bu kahve gerçekten sert.
- This coffee is really strong.
Mukavva, kağıttan daha mukavemetlidir.
- Cardboard is stronger than paper.
Yapı bu kadar ağırlığı taşıyacak kadar güçlü değil.
- The structure isn't strong enough to support that much weight.
Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.
- I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
Hokkaido'daki şiddetli deprem geniş çaplı hasara neden oldu.
- The strong earthquake in Hokkaido caused extensive damage.
Düşmana karşı şiddetli bir taarruza geçtiler.
- They began with a strong attack against the enemy.
Ahır küçüktü ama sağlamdı.
- The barn was small, but it was strong.
Bu ipin yeterince sağlam olduğunu düşünüyor musun?
- Do you think this rope is strong enough?
O,İngilizceyi istikrarlı bir Alman aksanıyla konuşur.
- He speaks English with a strong German accent.
İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
- The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
O, dürüst, güçlü ve kararlar vermek için istekliydi.
- He was honest, strong, and willing to make decisions.
O ürkek görünüyor, ama o aslında iradeli bir kişidir.
- She seems timid, but she's actually a strong-willed person.
Mary çok iradeli bir kadın.
- Mary is a very strong-willed woman.