temeli

listen to the pronunciation of temeli
Турецкий язык - Английский Язык
based
Simple past tense and past participle of base
founded on; having a basis; often used in combining forms

That was a soundly based argument.

Being derived from (usually followed by on or upon)

It's a new film based on a best-selling novel.

Having a base

The ladder is based on the even sidewalk for stability.

having a base of operations
founded on; having a basis; often used as combining terms
having a base; "firmly based ice"
being derived from (usually followed by `on' or `upon'); "a film based on a best-selling novel
Wearing, or protected by, bases
If you are based in a particular place, that is the place where you live or do most of your work. See also base. Both firms are based in Kent Based on the edge of Lake Matt, Sunbeam Yachts started boatbuilding in 1870. = located
having a base of operations; "a company based in Atlanta"
{s} founded on, established on; having a foundation
having a base; "firmly based ice" having a basis; often used as combining terms; "a soundly based argument"; "well-founded suspicions" being derived from (usually followed by `on' or `upon'); "a film based on a best-selling novel
having a basis; often used as combining terms; "a soundly based argument"; "well-founded suspicions"
Having a base, or having as a base; supported; as, broad-based
being derived from (usually followed by `on' or `upon'); "a film based on a best-selling novel"
past of base
temel
basis

This idea is the basis of my argument. - Bu fikir benim iddiamın temelidir.

Discrimination on the basis of gender is prohibited. - Cinsiyet temelli ayrımcılık yasaklanmıştır.

temel
foundation

Columns provide a solid foundation. - Kolonlar sağlam bir temel sağlamaktadır.

This house has a solid foundation. - Bu evin sağlam bir temeli vardır.

temel
{s} basic

Let's learn the basic tags in order. - Temel etiketleri sırayla öğrenelim.

Tom easily learned the basic rules of the game. - Tom oyunun temel kurallarını kolaylıkla öğrendi.

temel
base

Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation. - İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.

Baseless speculations. - Temelsiz spekülasyonlar.

temeli askıya alma
underpinning
temeli olan teori
grounded theory
temeli olmak
have basis
temeli olmak
have ground
temeli olmamak
be groundless
temeli olmamak
have no ground
temeli olmamak
have no foundation
temeli olmamak
have no basis
temeli sağlam
(deyim) on a firm footing
temel
essential

Education is one of the most essential aspects of life. - Eğitim, yaşamın en temel yönlerinden biridir.

The essential points of my argument have been expressed in the preceding pages. - Benim görüşümün temel noktasını önceki sayfalarda ifade ettim.

temel
fundamental

The government must make fundamental changes. - Hükümet temel değişiklikler yapmalı.

There is a fundamental difference between your opinion and mine. - Senin fikrinle benimki arasında temel bir fark vardır.

temel
{s} underlying

We still have to solve the underlying problem. - Biz hâlâ temel sorunu çözmek zorundayız.

temel
{s} elementary

Education shall be free, at least in the elementary and fundamental stages. - Eğitim, en azından ilk ve temel aşamalarda parasızdır.

This is an elementary error of reasoning. - Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.

temel
constitutive
temel
foundation; basis; base; ground, groundwork; main, chief, basic, fundamental, principal, primary, elementary
temel
(Kanun) grounds
temel
ground

Let's establish some ground rules. - Bazı temel kurallar belirleyelim.

The house burned to the ground. - Ev temele kadar yandı.

temel
parent
temel
bedrock
temel
{s} staple

Instant noodles are a staple among college students. - Anlık şehriyeler üniversite öğrencileri arasında temel bir yemektir.

Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people. - Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.

temel
basics

We need to get back to the basics. - Bizim temellere geri dönmemiz gerek.

These are the basics. - Bunlar temel öğelerdir.

görüntü temeli
(Bilgisayar) image base
temel
cornerstone

Freedom of speech is the cornerstone of democracy. - Konuşma özgürlüğü, demokrasinin temel taşıdır.

Make solidarity and equal rights the cornerstone of public policy. - Dayanışma ve eşit haklar kamu politikasının temel taşını oluşturur

temel
(Ticaret) structure
temel
profound
temel
essential for
temel
primary

Honesty is the primary reason for his success. - Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.

The primary aim of science is to find truth, new truth. - Bilimin temel amacı gerçeği , yeni gerçeği bulmaktır.

temel
(İnşaat) matrix
temel
precept
temel
abecederian
temel
back drop
temel
hypostasis
temel
radix
temel
bases
temel
rudimentary
temel
ultimate

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

temel
mainstream
temel
primitive
temel
(Bilgisayar) primitives
temel
substruction
temel
rudiments
temel
footing
temel
stereobate
temel
central

Bravery is a central principle of Hanukkah. - Cesaret, Hanuka'nın temel bir ilkesidir.

temel
substructure
temel
fundament

When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals. - Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.

The government must make fundamental changes. - Hükümet temel değişiklikler yapmalı.

temel
guiding
temel
leading
temel
socle
temel
keynote
temel
basement
temel
{i} backdrop
temel
main

The main crop of Japan is rice. - Japonyanın temel ürünü pirinçtir.

The country's main social problem is poverty. - Ülkenin temel sosyal sorunu yoksulluk.

temel
baseline
temel
grounding
temel
baselined
bina temeli
building foundation
temel
simple
temel
bread-and-butter
temel
basic to
temel
based

Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation. - İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.

Nothing is more contemptible than respect based on fear. - Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.

temel
foundational
Temel
(isim) Foundation; basis; principal, chief
baca temeli
chimney base
birleşik enformasyon (danışma) bürosu; kontrol edilmiş görüntü temeli
(Askeri) combined information bureau; controlled image base
kolon temeli
(İnşaat) column footing
kolon temeli
column foundation
makine temeli
machinery foundation
rıhtım duvarı temeli
quay wall foundation
temel
bed
temel
ground form
temel
basal
temel
abecedarian
temel
(Hukuk) basic, foundation, fundamental
temel
corner stone
temel
hard pan
temel
basic, fundamental
temel
backbone
temel
grass roots
temel
rudimental
temel
pedestal
temel
groundwork
temel
basis; basic principle; ground, groundwork
temel
root

We must get to the root of the problem. - Problemin temeline gitmeliyiz.

temel
keystone
temel
substratum
temel
principal, chief, main, most important
temel
principal

The principal goal of NASA's Juno mission is to understand the origin and evolution of Jupiter. - NASA'nın Juno misyonunun temel hedefi Jüpiterin kökeni ve evrimini anlamaktır.

This is one of the principal arguments against your plan. - Bu, senin planına karşı temel argümanlardan biridir.

temel
elemental
temel
bottom

I need to get to the bottom of this. - Bunun temeline inmeliyim.

I'm getting to the bottom of this. - Bunun temeline iniyorum.

temel
bread and butter
temel
working
temel
fortification
temel
foundations

Food, clothing and shelter are the foundations of survival. - Gıda, giyim ve barınak hayatta kalmanın temelleridir.

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

temel
rationale
uyuşma temeli
common ground
yol temeli
roadbed
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение temeli в Турецкий язык Турецкий язык словарь

temel
En önemli, belli başlı, ana, esas, asıl, baz: "Devletin temel kanununun adı Anayasa'dır."- B. Felek
temel
Bir şeyin gelişimi için gereken ilk ögeler: "Temelde sıradan bir Fransız vodviline dayanırdı oynadıkları oyun."- N. Cumalı
temel
Bu bölümleri yapmak için kazılan çukur
temel
Bir yapının toprak altında kalan ve yapıya dayanak olan duvar, taban vb. bölümlerinin tümü: "Evin temelleri sökülüyor gibi sarsılıyor."- H. E. Adıvar
Temel
çizgi
temel
Bir şeyin gelişimi için gereken ilk ögeler
temel
Bir yapının tabanını oturtmak için kazılan çukur
temel
En önemli, belli başlı, ana, esas, asıl, baz
temel
Bir yapının toprak altında kalan ve yapıya dayanak olan duvar, taban vb. bölümlerinin tümü
temel
En önemli, bellibaşlı
temeli
Избранное