That was a soundly based argument.
It's a new film based on a best-selling novel.
The ladder is based on the even sidewalk for stability.
This idea is the basis of my argument.
- Bu fikir benim iddiamın temelidir.
Discrimination on the basis of gender is prohibited.
- Cinsiyet temelli ayrımcılık yasaklanmıştır.
Columns provide a solid foundation.
- Kolonlar sağlam bir temel sağlamaktadır.
This house has a solid foundation.
- Bu evin sağlam bir temeli vardır.
Let's learn the basic tags in order.
- Temel etiketleri sırayla öğrenelim.
Tom easily learned the basic rules of the game.
- Tom oyunun temel kurallarını kolaylıkla öğrendi.
Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation.
- İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.
Baseless speculations.
- Temelsiz spekülasyonlar.
Education is one of the most essential aspects of life.
- Eğitim, yaşamın en temel yönlerinden biridir.
The essential points of my argument have been expressed in the preceding pages.
- Benim görüşümün temel noktasını önceki sayfalarda ifade ettim.
The government must make fundamental changes.
- Hükümet temel değişiklikler yapmalı.
There is a fundamental difference between your opinion and mine.
- Senin fikrinle benimki arasında temel bir fark vardır.
We still have to solve the underlying problem.
- Biz hâlâ temel sorunu çözmek zorundayız.
Education shall be free, at least in the elementary and fundamental stages.
- Eğitim, en azından ilk ve temel aşamalarda parasızdır.
This is an elementary error of reasoning.
- Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
Let's establish some ground rules.
- Bazı temel kurallar belirleyelim.
The house burned to the ground.
- Ev temele kadar yandı.
Instant noodles are a staple among college students.
- Anlık şehriyeler üniversite öğrencileri arasında temel bir yemektir.
Cassava is a drought-tolerant crop and consequently a major staple food for millions of people.
- Manyok kuraklığa dayanıklı bir ekindir ve bu nedenle milyonlarca insan için önemli bir temel gıdadır.
We need to get back to the basics.
- Bizim temellere geri dönmemiz gerek.
These are the basics.
- Bunlar temel öğelerdir.
Freedom of speech is the cornerstone of democracy.
- Konuşma özgürlüğü, demokrasinin temel taşıdır.
Make solidarity and equal rights the cornerstone of public policy.
- Dayanışma ve eşit haklar kamu politikasının temel taşını oluşturur
Honesty is the primary reason for his success.
- Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.
The primary aim of science is to find truth, new truth.
- Bilimin temel amacı gerçeği , yeni gerçeği bulmaktır.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
Bravery is a central principle of Hanukkah.
- Cesaret, Hanuka'nın temel bir ilkesidir.
When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
The government must make fundamental changes.
- Hükümet temel değişiklikler yapmalı.
The main crop of Japan is rice.
- Japonyanın temel ürünü pirinçtir.
The country's main social problem is poverty.
- Ülkenin temel sosyal sorunu yoksulluk.
Don't discriminate against people based on nationality, gender, or occupation.
- İnsanlara milliyet, cinsiyet veya meslek temelinde ayrımcılık yapmayın.
Nothing is more contemptible than respect based on fear.
- Hiçbir şey korku temelli saygıdan daha aşağılık değil.
We must get to the root of the problem.
- Problemin temeline gitmeliyiz.
The principal goal of NASA's Juno mission is to understand the origin and evolution of Jupiter.
- NASA'nın Juno misyonunun temel hedefi Jüpiterin kökeni ve evrimini anlamaktır.
This is one of the principal arguments against your plan.
- Bu, senin planına karşı temel argümanlardan biridir.
I need to get to the bottom of this.
- Bunun temeline inmeliyim.
I'm getting to the bottom of this.
- Bunun temeline iniyorum.
Food, clothing and shelter are the foundations of survival.
- Gıda, giyim ve barınak hayatta kalmanın temelleridir.
So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.