Tom was a fussy baby.
- Tom telaşlı bir bebekti.
Tom's fussy, isn't he?
- Tom telaşlı, değil mi?
Tom looked somewhat disconcerted.
- Tom biraz telaşlı görünüyordu.
Tom leads a hectic life.
- Tom telaşlı bir hayat sürüyor.
He leads a hectic life.
- O telaşlı bir hayat sürüyor.
Tom noticed that Mary seemed a little distracted.
- Tom Mary'nin biraz telaşlı göründüğünü fark etti.
Tom is extremely fussy.
- Tom son derece telaşlıdır.
Tom was a fussy baby.
- Tom telaşlı bir bebekti.
Tom was in no particular hurry to get back home.
- Tom'un, eve dönmek için özel bir telaşı yoktu.
Tom and Mary were in a hurry to get to school.
- Tom ve Mary okula gitmek için telaş içindeydiler.
Tom usually eats in a rush.
- Tom genellikle telaş içerisinde yemek yer.
Tom seemed flustered.
- Tom telaşlı görünüyordu.
She got all flustered when the boy she likes came over to talk to her.
- Sevdiği genç onunla konuşmak için geldiğinde, o telaşlandı.
Panicking won't help.
- Telaş etmenin bir faydası olmayacak.
I didn't want to alarm the students.
- Öğrencileri telaşlandırmak istemedim.
The noise alarmed the whole town.
- Gürültü tüm kasabayı telaşlandırdı.
Tom's fussy, isn't he?
- Tom telaşlı, değil mi?
Tom isn't very fussy.
- Tom çok telaşlı değildir.