Tom's fussy, isn't he?
- Tom telaşlı, değil mi?
You're quite fussy, aren't you?
- Oldukça telaşlısın, değil mi?
Tom was in no particular hurry to get back home.
- Tom'un, eve dönmek için özel bir telaşı yoktu.
Tom and Mary were in a hurry to get to school.
- Tom ve Mary okula gitmek için telaş içindeydiler.
Tom usually eats in a rush.
- Tom genellikle telaş içerisinde yemek yer.
Panicking won't help.
- Telaş etmenin bir faydası olmayacak.
I didn't want to alarm you.
- Sizi telaşlandırmak istemedim.
I didn't intend to alarm you.
- Ben seni telaşa düşürmeye niyetlenmedim.
Tom became a little flustered.
- Tom biraz telaşlandı.
When I got the phone call telling me of my father's death, I was completely flustered.
- Bana babamın ölümünü bildiren telefon konuşmasını aldığımda tamamen telaşlanmıştım.
Tom's fussy, isn't he?
- Tom telaşlı, değil mi?
Tom was a fussy baby.
- Tom telaşlı bir bebekti.