Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
- Baba Ken'i haydi haydi severdi,çünkü onun tek oğluydu.
Man is the only animal that can laugh.
- İnsan gülebilen tek hayvandır.
Kill two birds with one stone.
- Tek bir taşla iki kuş öldür.
Replace the old tires with new ones.
- Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.
She left without saying even a single word.
- Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
In Japan almost all roads are single lane.
- Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.
Being an only child, he was the sole inheritor.
- O, tek çocuk olduğu için, tek mirasçıydı.
She was my sole source of happiness.
- Tek mutluluk kaynağım oldu.
United States want to be the World unique superpower.
- Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
Tapirs are odd-toed ungulates.
- Tapirler tek toynaklıdır.
Hiroko sat there all alone.
- Hiroko orada tek başına oturdu.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
There are no wheels on this suitcase.
- Bu bavulda tekerlekler yok.
I can't carry this suitcase by myself.
- Bu valizi tek başıma taşıyamam.
The rear tire of my bicycle is flat.
- Bisikletimin arka tekerleği patlak.
I offered to fix Tom's flat tire.
- Tom'un patlak tekerini tamir etmeyi önerdim.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
The opening address alone lasted one hour.
- Açılış konuşması tek başına bir saat sürdü.
Tom is a technology addict.
- Tom bir teknoloji bağımlısı.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
Don't let the children monopolize the television.
- Çocukların televizyonu tekellerine almalarına müsaade etme.
Our store has a monopoly on this item.
- Mağazamız bu üründe tekel olmuş durumda.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
The United States annexed Texas in 1845.
- ABD 1845'te Teksas'ı topraklarına kattı.
Lindbergh's solo nonstop transatlantic flight was a remarkable accomplishment.
- Lindbergh'in tek başına sürekli transatlantik uçuşu kayda değer bir başarıydı.
Now that my only colleague has retired, I'm flying solo.
- Benim tek meslektaşım emekliye ayrıldığından, ben yalnız uçuyorum.
This is the one and only thing he can do. He can't do anything else.
- Bu onun yapabileceği tek şey. Başka bir şey yapamaz.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
- Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
In English, we should use the pronouns a or an before singular nouns like house, dog, radio, computer, etc.
- İngilizcede a ya da an gibi zamirleri house, dog, radio, computer, v.b. tekil isimlerin önünde kullanırız.
A noun can be singular or plural.
- Bir isim tekil veya çoğul olabilir.
Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely.
- Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.
When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
- Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
The deer was running by itself.
- Geyik tek başına koşuyordu.
Sometimes, I feel like a hamster running on a wheel.
- Bazen kendimi tekerlek üzerinde koşan bir hamster gibi hissediyorum.
Tom lived alone for several years.
- Tom yıllarca tek başına yaşadı.
Jim has asked Anne out several times.
- Jim Anne'e birkaç kez çıkma teklif etti.