The only room available is a double.
- Mevcut tek oda iki kişiliktir.
Man is the only animal that can laugh.
- İnsan gülebilen tek hayvandır.
Kill two birds with one stone.
- Tek bir taşla iki kuş öldür.
Writing two separate words when it should be written as one is a big problem in Norway.
- Tek yazılması gereken iki kelimeyi, iki ayrı kelime olarak yazmak Norveç'te büyük bir problemdir.
She left without saying even a single word.
- Tek bir kelime bile etmeden ayrıldı.
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
Being an only child, he was the sole heir.
- Tek çocuk olduğu için, o tek varisti.
She was my sole source of happiness.
- Tek mutluluk kaynağım oldu.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Onun tekniği eşsiz ve kesinlikle şaşırtıcıydı.
United States want to be the World unique superpower.
- Amerika Birleşik Devletleri dünyadaki tek süper güç olmak istiyor.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
Tapirs are odd-toed ungulates.
- Tapirler tek toynaklıdır.
She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
She is used to living alone.
- Tek başına yaşıyordu.
She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- O, İskoçya'nın uzak bir bölgesinde tek başına bir hayat sürüyor.
I cannot carry this suitcase by myself.
- Bu bavulu tek başıma taşıyamıyorum.
Tom offered to carry Mary's suitcase, but she told him she wanted to carry it herself.
- Tom, Mary'ye valizini taşımayı teklif etti ama Mary, valizi kendisinin taşımak istediğini söyledi.
He flatly refused her requests for help.
- Onun yardım teklifini açıkça reddetti.
I offered to fix Tom's flat tire.
- Tom'un patlak tekerini tamir etmeyi önerdim.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
She added in her letter that she would write again soon.
- O yakında tekrar yazacağını mektubunda ekledi.
To form the plural in Esperanto, add a j to the singular.
- Esperantoda çoğul oluşturmak için tekil isme j ekle.
Tom's only companion is his dog.
- Tom'un tek arkadaşı onun köpeğidir.
Sami's only companion was his dog.
- Sami'nin tek arkadaşı onun köpeğiydi.
Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
Our store has a monopoly on this item.
- Mağazamız bu üründe tekel olmuş durumda.
I think that monolingualism is very limiting.
- Bence tek dillilik çok sınırlı.
His technique was unique and absolutely amazing.
- Tekniği eşsiz ve kesinlikle muhteşemdi.
A unicycle has only one wheel.
- Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
Amelia Earhart was the first woman to fly across the Atlantic solo.
- Amelia Earhart Atlantiği tek başına uçarak geçen ilk kadındı.
Whether you’re flying solo or in a relationship, I'll be thinking of you this Valentine’s Day.
- İster tek başına uçuyor ol, ister bir ilişki içinde ol, bu Sevgililer Günü seni düşünüyor olacağım.
The one and only dessert my son eats is chocolate cake.
- Oğlumun yediği bir çeşit ve tek tatlı çikolatalı pastadır.
Tom's pissed off because he's not the one and only.
- Tom tek olmadığından dolayı sinirli.
I bid you greetings and may there be peace through fellowship between us.
- Sana selam teklif ediyorum ve aramızdaki arkadaşlık yoluyla barış olabilir mi.
All you have to do is to cultivate the ability to put yourself in the other fellow's place.
- Tek yapmanız gereken, kendinizi diğer arkadaşın yerine koyma yeteneğini geliştirmek.
After the Singularity, we will all have nine dimensional sex organs.
- Tekillikten sonra, hepimizin dokuz boyutlu cinsel organları olacak.
A noun can be singular or plural.
- Bir isim tekil veya çoğul olabilir.
Just because I'm alone doesn't mean I'm lonely.
- Tek başıma olmam yalnız olduğum anlamına gelmez.
When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
- Apartmanında tek başına olduğunda, bağımsız hissedersin. Odanda tek başına olduğunda, özgür hissedersin. Yatağında tek başına olduğunda, yalnız hissedersin.
It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing.
- Boşandıktan sonra evinde tek başına koşuşturmak son derece zor olmalı.
Running was my only defense.
- Koşu benim tek savunmamdı.
Jim has asked Anne out several times.
- Jim Anne'e birkaç kez çıkma teklif etti.
I repeated the word several times for her.
- Kelimeyi onun için birkaç kez tekrar ettim.