The sight of fresh lobster gave me an appetite.
- Taze ıstakozun görünüşü iştahımı açtı.
Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
I like the smell of freshly-baked bread.
- Taze pişmiş ekmek kokusunu severim.
Whenever I go to this store, they're selling freshly baked taiyaki cakes.
- Bu dükkâna her ne zaman gitsem, taze pişmiş taiyaki kekleri satıyorlar.
Fresh fruit is good for your health.
- Taze meyve, sağlığın için yararlıdır.
The key to cooking good food is using high-quality, fresh ingredients.
- Güzel yemek pişirmenin püf noktası, kaliteli ve taze malzemeler kullanmaktır.
A little nap and, just like that, I'm as fresh as a daisy.
- Biraz şekerleme ve bunun gibi, ben bir papatya gibi tazeyim.
The fresh strawberries went like hot cakes.
- Taze çilekler sıcak kekler gibi gitti.
Everything's fresh and new.
- Her şey taze ve yeni.
The eggs in this case are fresher than those in the other case.
- Bu ambalajdaki yumurtalar diğer ambalajdakilerden daha tazedir.
She likes to eat fresh raw vegetables.
- Taze çiğ sebze yemeği sever.
We eat a fresh, green salad every day.
- Biz her gün taze yeşil salata yeriz.
I feel completely refreshed after spending a week in the country.
- Ben kırsalda bir hafta geçirdikten sonra tamamen tazelenmiş hissediyorum.