Before going to work in Paris I have to freshen up on my French.
- Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
The sight of fresh lobster gave me an appetite.
- Taze ıstakozun görünüşü iştahımı açtı.
Our delicious coffee is made from freshly roasted coffee beans.
- Bizim lezzetli kahvemiz taze kavrulmuş kahve çekirdeklerinden yapılır.
Whenever I go to this store, they're selling freshly baked taiyaki cakes.
- Bu dükkâna her ne zaman gitsem, taze pişmiş taiyaki kekleri satıyorlar.
Fresh fruit is good for your health.
- Taze meyve, sağlığın için yararlıdır.
Fresh fruit is good for the health.
- Taze meyve, sağlık için iyidir.
A little nap and, just like that, I'm as fresh as a daisy.
- Biraz şekerleme ve bunun gibi, ben bir papatya gibi tazeyim.
She likes to eat fresh raw vegetables.
- Taze çiğ sebze yemeği sever.
Everything's fresh and new.
- Her şey taze ve yeni.
We eat a fresh, green salad every day.
- Biz her gün taze yeşil salata yeriz.
The fresh strawberries went like hot cakes.
- Taze çilekler sıcak kekler gibi gitti.
I want to breathe some fresh air.
- Ben biraz taze hava solumak istiyorum.
In this harsh, petty world where money does the talking, his way of life is like a breath of fresh air.
- Paranın konuştuğu bu sert, küçük dünyada, onun hayat tarzı derin bir nefes taze hava gibi.