I don't like apples. All of them seem tasteless to me.
- Elma sevmem. Onların hepsi bana tatsız görünüyor.
Today's broccoli is overcooked and tasteless.
- Bugünkü brokoli çok pişmiş ve tatsız.
He spoke about the unpleasant story for two hours.
- O iki saat tatsız bir hikaye hakkında konuştu.
You should enjoy your life without making others' lives unpleasant.
- Başkalarının hayatını tatsız yapmadan hayatından zevk almalısın.
Tom watched them hurry through the doors, a disagreeable expression on his face.
- Tom, yüzünde tatsız bir ifade, onların kapılardan acele ile girişini izledi.
He was a disagreeable old man.
- O, tatsız yaşlı bir adamdı.
Foreign rice is hard and tasteless, and doesn't appeal to the Japanese palate.
- Yabancı pirinç sert ve tatsızdır ve de Japon damak tadına hitap etmez.
This tree bears ugly fruits.
- Bu ağaç tatsız meyveler taşıyor.
It was a sticky situation indeed.
- Gerçekten tatsız bir durumdu.
I felt an uncomfortable tightness in my chest.
- Göğsümde tatsız bir daralma hissettim.
I'm sorry if I made you feel unwelcome.
- Seni tatsız hissettirdiysem üzgünüm.
Tom made us feel unwelcome.
- Tom bizi tatsız hissettirdi.
Overcooked fish can be dry and tasteless.
- Çok pişmiş balık kuru ve tatsız olabilir.
Fish can be dry and tasteless if it's overcooked.
- Balık fazla pişirilirse kuru ve tatsız olabilir.