Tom doesn't want to argue with you.
- Tom sizinle tartışmak istemiyor.
Tom and Mary argue with each other all the time.
- Tom ve Mary birbirleri ile her zaman tartışırlar.
What was the cause of your quarrel?
- Sizin tartışmanızın nedeni neydi?
I want to put an end to the quarrel.
- Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
She pretended to be asleep during the debate.
- O, tartışmada uyuyor gibi yaptı.
The eloquent scholar readily participated in the debate.
- Güzel konuşan bilim adamı kolayca tartışmaya katıldı.
You'd better not argue with Tom.
- Tom'la tartışmasan iyi olur.
Don't argue when you are angry and don't eat when you are full.
- Öfkeli isen tartışma ve tok isen yemek yeme.
The dispute was finally settled.
- Tartışma sonunda halledildi.
After a long dispute the coal mines closed and the remaining miners were paid off.
- Uzun bir tartışmadan sonra kömür madenleri kapatıldı ve kalan madenciler işten çıkarıldılar.
There are some topics you shouldn't discuss with Tom.
- Tom'la tartışmaman gereken bazı konular var.
I have something important to discuss with Tom.
- Tom'la tartışacak önemli bir şeyim var.
Parliamentary immunity is a controvertial issue.
- Parlamenter dokunulmazlık tartışmalı bir konudur.
Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago.
- Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.
This problem is worth discussing.
- Bu sorun tartışılmaya değer.
The fatal stabbing was sparked by an argument that got out of control.
- Ölümle sonuçlanan bıçaklama olayının kıvılcımı, kontrolden çıkan tartışmadan çıkmıştı.
My comment sparked off an argument in the group.
- Benim yorumum grupta bir tartışmayı ateşledi.
They are always quarrelling in public.
- Onlar her zaman toplum önünde tartışıyorlar.
Quarrelling spoiled our unity.
- Tartışma birliğimizi bozdu.
Tom and Mary bicker all day long.
- Tom ve Mary bütün gün tartışırlar.