For me he is neither a brother nor an acquaintance.
- O benim için ne bir erkek kardeş ne de bir tanıdık.
He is not a friend, but an acquaintance.
- O, bir arkadaş değil ama bir tanıdıktır.
Tom didn't see any familiar faces at the party.
- Tom partide hiç tanıdık yüzler görmedi.
Sounds vaguely familiar.
- Belli belirsiz tanıdık geliyor.
She is more an acquaintance than a friend.
- O bir arkadaştan daha çok bir tanıdık.
It is said that the Japanese are very friendly to those that they know, and very indifferent to those they don't.
- Japonların tanıdıklarına karşı çok cana yakın oldukları ve tanımadıklarına çok ilgisiz oldukları söyleniyor.
Some people identify success with having much money.
- Bazı insanlar başarıyı çok para kazanma olarak tanımlarlar.
I don't want to identify myself with that group.
- Bu grupla kendimi tanıtmak istemiyorum.
Can you recognise the person in this picture?
- Bu resimdeki kişiyi tanıyabilir misin?
Do you recognise the person in this picture?
- Bu fotoğraftaki adamı tanıyor musun?
She was burned so extensively that her children no longer recognized her.
- O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.
She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such.
- O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.
The sphygmomanometer is an important diagnostic instrument.
- Tansiyon ölçme aleti önemli bir tanı aracıdır.