taşıma

listen to the pronunciation of taşıma
Турецкий язык - Английский Язык
transportation

The public transportation system runs like clockwork. - Toplu taşıma sistemi saat gibi çalışır.

It's a pain in the neck to get there by public transportation. - Toplu taşıma aracı ile oraya gitmek can sıkıcı.

transport

The public transportation system runs like clockwork. - Toplu taşıma sistemi saat gibi çalışır.

This place isn't convenient for public transportation. - Bu yer, toplu taşıma araçları için uygun değildir.

carrying

I need help carrying her. - Onu taşımak için yardıma ihtiyacım var.

The government prohibits us from carrying guns without a license. - Hükümet, ruhsatsız silah taşımaktan bizi men ediyor.

traction
removal
hauling
carriage, transport, transmission, conduction, haulage
shipping
conduction
conveyance
portage
carriage
(Hukuk) transmission
freight

How much is the freight on this box? - Bu kutuda taşıma ücreti ne kadar?

haulage
transfer
(Spor) lift
carry

You must carry the task through to the end. - Sonuna kadar görevi taşımalısın.

Tom doesn't carry much luggage on trips. - Tom gezilerde çok bagaj taşımaz.

movement
shipment
(Bilgisayar) move

Tom can't help move the piano because he has a bad back. - Tom sırtı ağrıdığı için piyanoyu taşımaya yardım edemiyor.

Tom was looking for some people to help him move his piano. - Tom piyanosunu taşımak için ona yardım edecek bazı kişiler arıyordu.

cargo

Icebreakers are used to carry cargo and break ice. - Buzkıranlar kargo taşımak ve buz kırmak için kullanılır.

transit
{i} tote
truckage
take

How many people did it take to move the piano? - Piyanoyu taşımak kaç kişi gerektirdi?

The yoke of marriage is so heavy that it takes two people to carry it – sometimes three. - Evliliğin boyunduruğu o kadar ağırdır ki onu taşımak iki kişi gerektirir-bazen üç.

bearing
(Askeri) convey
porting
migration
haul
{i} handling

Handling dynamite can be dangerous. - Dinamit taşıma tehlikeli olabilir.

How much is the handling charge? - Taşıma ücreti ne kadar.

taşımak
carry

He had to carry the bag. - O çantayı taşımak zorunda kaldı.

He had to carry many loads from the house to station. - O, evden istasyona çok fazla yük taşımak zorunda kaldı.

taşımak
{f} haul
taşımak
transport

The baskets they use to transport fruit are made with strips of cane. - Onların meyve taşımak için kullandıkları sepetler kamış şeritlerinden yapılır.

The thieves used a wheelbarrow to transport the giant gold coin to nearby Monbijou Park. - Hırsızlar, devasa altın madalyonu yakındaki Monbijou Park'a taşımak için bir el arabası kullandılar.

taşımak
bear

This deposit bears three percent interest. - Bu mevduat yüzde üç faiz taşımaktadır.

She bears a striking resemblance to Ingrid Bergman, one of the great cinema beauties. - O, büyük sinema güzelliklerinden biri olan Ingrid Bergman'a şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır,

taşıma ücreti
truckage
taşıma senedi
(Ticaret) bill of lading
taşıma alanı
bearing area
taşıma aracısı
forwarder
taşıma arakesiti
transport cross-section
taşıma baklası
tenter clip
taşıma bandı
conveyor band
taşıma bandı
conveyor belt
taşıma belgesi
chattel paper
taşıma gerilmesi
bearing stress
taşıma gücü
bearing capacity
taşıma kafesi
skip
taşıma mesafesi
haul distance
taşıma mesafesi
haul
taşıma politikası
(Hukuk) transport policy
taşıma saati
transfer clock
taşıma su ile değirmen dönmez
(Atasözü) An enterprise can't be carried out successfully with inadequate means
taşıma teorisi
transport theory
taşıma yolu
haulage drift
taşıma yüzeyi
bearing surface
taşıma ücreti
portage
taşıma ücreti
freight

How much is the freight on this box? - Bu kutuda taşıma ücreti ne kadar?

taşıma ücreti
shipping and handling fee
taşıma ücreti
cartage
tam taşıma
complete carry
taşımak
{f} convey
taşımak
relocate
taşı
{f} bear

I bear him no malice. - Ona karşı hiçbir kötü niyet taşımıyorum.

He came bearing a large bunch of flowers. - O, büyük bir demet çiçek taşıyarak geldi.

transit taşıma
Transit transportation
kamyonla taşıma
truckage
taşı
convey

Buses, trains and planes convey passengers. - Otobüs, tren ve uçaklar yolcu taşırlar.

This sushi restaurant has a conveyor belt that carries sushi. - Bu suşi restoranının suşi taşıyan bir konveyör bantı var.

taşımak
remove
taşımak
to carry; to transport, to convey, to ferry; to wear; to bear
analog taşıma
analogue transmission
artık taşıma
overhaul
elektron taşıma
electron transport
taşı
(Bilgisayar) move

Few elephants would volunteer to move to Europe. - Birkaç fil Avrupa'ya taşınmak için gönüllü olurdu.

Yuriko is planning to move into the furniture business. - Yuriko, mobilya işine taşınmayı planlıyor.

taşı
(Bilgisayar) move of
taşı
(Bilgisayar) move to

If you want to really improve your French, you should move to a country where it's spoken. - Fransızcanı gerçekten geliştirmek istiyorsan, konuşulduğu bir ülkeye taşınmalısın.

Tom said that he wanted to move to Boston. - Tom Boston'a taşınmak istediğini söyledi.

taşımak
transport by
taşımak
support
taşımak
(Dilbilim) get up
taşımak
(Dilbilim) bring away
taşımak
bring in through
taşımak
transfer
taşımak
hump
taşımak
coach
taşımak
(İnşaat) handle
top taşıma (steps)
(Spor) traveling
toplu taşıma
mass transport
toplu taşıma
transit
toplu taşıma
public transit
taşı
{f} carrying

Tom was carrying an armful of books. - Tom, bir kucak dolusu kitap taşıyordu.

Tom is carrying a violin under his arm. - Tom kolunun altında keman taşıyor.

taşı
bring in through
taşı
{f} transferred

He transferred his office to Osaka. - Ofisini Osaka'ya taşıdı.

The office has been transferred up to the sixth floor. - Ofis altıncı kata taşındı.

taşı
{f} transfer

The office has been transferred up to the sixth floor. - Ofis altıncı kata taşındı.

He transferred his office to Osaka. - Ofisini Osaka'ya taşıdı.

taşı
carry

He helped me to carry the bag. - Çantayı taşımam için bana yardımcı oldu.

We got him to carry our bag. - Ona çantamızı taşıttık.

taşı
brought in through
taşı
transport by
taşı
{f} tote
taşımak
cart
taşımak
lug
taşımak
ferry
taşımak
conduct
taşımak
receive
taşımak
ease
aşındırıcı kayışla taşıma
conveying with abrasive belt
dahili taşıma şekli
(Ticaret) mode of transport inland
gümrük mührü altında taşıma
(Ticaret) transportation under customs seal
laf taşıma
Moving words
taşımak
put across
toplu taşıma
public transportation. bulk transport. mass transportation. mass transit
toplu taşıma
public transportation
ön taşıma
(Nakliyat, Lojistik) Domestic collection

When the customer wants either they bring their goods to our warehouse or they request domestic collection.

NATO Sivil Hava Taşıma Teşkilatı
(Askeri) North Atlantic Treaty Organization (NATO) Civil Airlift Agency
ana taşıma katı
main haulage level
araba ile taşıma
cartage
asker taşıma aracı
(Askeri) troop carrier
asker taşıma gemisi
troopship
asker taşıma gemisi
trooper
bagaj taşıma çekçeği nerede
Where are the luggage carts
band taşıma sistemi
sliver conveyor system
bebek taşıma çantası
carry-cot
belge taşıma
(Bilgisayar) move documents
blok taşıma
(Bilgisayar,İnşaat) block move
bobin taşıma bandı
package conveyor belt
cevher taşıma
(Madencilik) ore haulage
demiryolu taşıma treyleri
rail-road trailer
deniz karakol/devriye uçağı; görev ve taşıma yükü değerlendirmesi; görev planlam
(Askeri) maritime patrol aircraft; mission and payload assessment; mission planning agent
depolama ve taşıma sırasında ziyan olan miktar
outage
dosya taşıma
file migrate
emniyetli taşıma kapasitesi
safe bearing capacity
ev taşıma kamyonu
pantechnicon van
ev taşıma kamyonu
pantechnicon
gerekli vasıfları taşıma
have the necessary qualifications
güvenilir emniyetli taşıma
(Çevre) safe secure transport
hava basınçlı kargo taşıma
pneumatic dispatch
kaldırma ve mekanik taşıma araçları
(Hukuk) lifting and mechanical handling appliances
karayolu taşıma
highway transportation
karayolu taşıma ücreti
(Ticaret) haulage
kentsel toplu taşıma
urban public transport
kesintisiz taşıma sistemi
continuous conveying system
kombine taşıma konşimentosu
(Ticaret) combined bill of lading
kızakla taşıma
sledding

Sledding is very easy. All you have to do is sit down tight and let it slide. - Kızakla taşımak çok kolaydır. Yapman gereken tek şey sıkı oturmak ve onu kaydırmaktır.

malzeme taşıma
material handling
metin taşıma
(Bilgisayar) text move
motorlu taşıma vasıtası
(Havacılık) engine car
nihai taşıma kapasitesi
ultimate carrying capacity
oksijen taşıma gücü
(Biyoloji) pouvoir oxyphorique
otobüsle taşıma
bussing
paket taşıma makbuzu
(Ticaret) parcel receipt
paketleme, sandıklama ve taşıma
(Askeri) packing, crating, and handling
plaka taşıma testi
plate-bearing test
silah taşıma
(Kanun) carrying weapon
sonsuz halatlı taşıma
endless rope haulage
sulu taşıma
(Madencilik) hydraulic haulage
sırtta çocuk taşıma sepeti
papoose
taşı
carried

What is learned in the cradle is carried to the tomb. - Beşikte öğrenilen mezara kadar taşınır.

People carried their own weight then. - İnsanlar o zaman kendi ağırlığı taşıdı.

taşı
ferry

A ferry carrying hundreds of high school students sank in South Korea. - Yüzlerce lise öğrencisini taşıyan bir feribot Güney Kore'de battı.

Tom offered to ferry us across the river in his boat. - Tom bizi botuyla nehrin karşı tarafına taşımayı önerdi.

taşımak
(sular) wash
taşımak
bear away
taşımak
to bear, support, or hold up (a weight, a load): Bu dal beni taşımaz. This branch won't bear my weight
taşımak
to carry (something) (on one's person): Ahmet silah taşıyor. Ahmet's carrying a gun
taşımak
to bear, endure, put up with
taşımak
sustain
taşımak
tote
taşımak
stanchion
taşımak
carry away
taşımak
(iterek) walk
taşımak
(omuzunda vb) ride
taşımak
wear

Tom's wallet was a bit the worse for wear, and Mary said he should get a new one. - Tom'un cüzdanı taşımak için biraz daha kötüydü. Mary yeni bir tane alması gerektiğini söyledi.

taşımak
move , transport
taşımak
(Hukuk) to transfer
taşımak
to bear, carry, possess (a name, etc.): Çocuk dedesinin adını taşıyor. The child bears his grandfather's name
taşımak
run
taşımak
to carry, transport (something) from (one place) to (another)
taşımak
carryon
tehlikeli madde taşıma
(Otomotiv) carriage of dangerous goods
teleferikle yük taşıma
telpherage
toplu taşıma
toplutaşıma
toplu taşıma
mass transportation, mass transport
uçakla taşıma
airlift
yolcu taşıma aracı
carryall
yolcu taşıma sözleşmesi
(Ticaret) passenger contract
yük taşıma
burden
yük taşıma
freightage
Турецкий язык - Турецкий язык
Taşımak işi
(Hukuk) TRANSPORT
taşıma senedi
Üzerinde yükleyici, alıcı,ihbar mercii den başlıyarak her türlü bilginin yeraldığı kıymetli evrak
taşıma senedi
Konşimento, ya da taşıma senedi (bill of lading) üzerinde yükleyici, alıcı,ihbar mercii den başlıyarak her türlü bilginin yeraldığı kıymetli evraktır
taşımak
Bir şeyi bir yerden alıp başka bir yere götürmek: "Hastayı ekseriya yakın kasabaya kadar sırtta taşırlardı."- S. F. Abasıyanık. Üstünde bulundurmak: "Boynunda asılmış gümüş bir köstek taşırdı."- Y. K. Beyatlı
transit taşıma
Herhangi bir ülkede başlayan ve en az bir ülke toprakları üzerinden geçtikten sonra bir başka ülkede sona eren, başlama ve sona erme ülkeleri dışında kalan ülkeler üzerinden yapılan taşımaları kapsayan yolcu veya eşya taşıma
aktif taşıma
Bir maddenin hücre zarından enerji harcanarak hücre içine veya dışına taşınması
taşımak
Sıvı maddeleri bir yerden başka bir yere aktarmak
taşımak
Ağırlığını yüklenmek
taşımak
Katlanmak, üstlenmek, yüklenmek, çekmek
taşımak
Sahip olmak, özellik olarak bulundurmak
taşımak
Duymak, hissetmek: "İçlerinde her şeye karşılık bir suçluluk duygusu taşırlar."- T. Dursun K
taşımak
Bir şeyi bir yerden alıp başka bir yere götürmek
taşımak
Giymek: "Devlet üniforması taşıyordu."- H. Taner
taşımak
Üstünde bulundurmak
taşımak
Bir nesnenin ağırlığını yüklenmek: "Değirmenin üstünde ise değirmen koluyla birleşen çarkı taşıyan bir çanak bulunur."- S. Birsel
taşımak
Duymak, hissetmek
taşımak
Giymek
taşımak
Sıvı maddeleri bir yerden başka bir yere boru, kanal vb. ile aktarmak
toplu taşıma
Bir şehir halkının ulaşım ihtiyacının, çok sayıda insan taşımaya elverişli büyük taşıma araçlarıyla karşılanmasını sağlayan ulaşım sistemi
Английский Язык - Турецкий язык

Определение taşıma в Английский Язык Турецкий язык словарь

toplu taşıma
Public transport