Japonya durgunluktan kurtulmak için hala mücadele veriyor.
- Japan is still struggling to emerge from recession.
Durgun sular derin akar.
- Still waters run deep.
Olay anımızda hâlâ tazedir.
- The event is still fresh in our memory.
Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
- France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
Hareketsiz yatman gerekiyor.
- You need to lie still.
Ellerinizi hareketsiz tutun.
- Keep your hands still.
Yine de, savaş bitmedi.
- Still, the war was not over.
Rick ve Carol, iki ay önce ayrıldılar ama yine de o onu karşılıksız seviyor.
- Rick and Carol broke up two months ago, but he's still carrying a torch for her.
Merhaba? Hâlâ burada mısın?
- Hello? Are you still here?
Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
- Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
Çok hatası var. Buna rağmen onu severim.
- She has a lot of faults. Still, I like her.
Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
- All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
Yeni bir ticaret bölgesi için planlar henüz çalışma aşamasında.
- Plans for a new trade zone are still on the drawing board.
Tom henüz Boston'da yaşamıyor.
- Tom still doesn't live in Boston.
Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.
- Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better.
Ben hâlâ bir fincan daha kahve için zamanımın olduğunu düşünüyorum.
- I think I still have time for another cup of coffee.
Fiyatlar daha da artacak.
- Prices are going to rise still further.
Yine de, savaş bitmedi.
- Still, the war was not over.
Tom ve Mary çok tartışırlar ama yine de birlikte oldukça iyi geçinirler.
- Tom and Mary argue a lot, but they still get along quite well together.
İster Tom'dan hoşlan istersen hoşlanma, hâlâ onunla çalışmak zorundasın.
- Whether you like Tom or not, you still have to work with him.
Hala Esperanto dilinden hoşlanmıyor musunuz?
- Do you still hate Esperanto?
Sessiz bir köpekten ve durgun bir sudan sakının.
- Beware of a silent dog and still water.
Her şey akar ve hiçbir şey sabit kalmaz.
- Everything flows and nothing stays still.
Sabit bir biçimde durarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı.
- Sitting still he tried to put his best foot forward.
Tom'un kıpırdamadan durma sorunu var.
- Tom has trouble standing still.
Onlar sanki müzikten büyülenmiş gibi sessiz oturdular.
- They sat still as if they were charmed by the music.
Oda hâlâ mezar kadar sessizdi.
- The room was as still as the grave.
O hâlâ şiirler yazıyor.
- He still writes poems.
Tom hâlâ şiirler yazar.
- Tom still writes poems.
Lütfen tamamen sakin kal.
- Please remain perfectly still.
Tom kusursuzca sakin durdu.
- Tom stood perfectly still.
Lechery, lechery, still wars and lechery; nothing else holds fashion.
Still waters run deep.
Tom is tall; Dick is taller; Harry is still taller.
I’m not hungry, but I’ll still manage to find room for dessert.
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.
Still that animal before it hurts someone.
any drop of slombring rest / Did chaunce to still into her wearie spright .