Ekonomik durgunluğa karşın, ticari ürün fiyatları hala yüksek.
- In spite of the depression, the prices of commodities are still high.
Japonya durgunluktan kurtulmak için hala mücadele veriyor.
- Japan is still struggling to emerge from recession.
Olay anımızda hâlâ tazedir.
- The event is still fresh in our memory.
Sen olmasaydın, o hâlâ hayatta olacaktı.
- If it hadn't been for you, he would still be alive.
Tamamen hareketsiz dur.
- Stay absolutely still.
Ellerinizi hareketsiz tutun.
- Keep your hands still.
Tom ve Mary çok tartışırlar ama yine de birlikte oldukça iyi geçinirler.
- Tom and Mary argue a lot, but they still get along quite well together.
Yine de, savaş bitmedi.
- Still, the war was not over.
Olay anımızda hâlâ tazedir.
- The event is still fresh in our memory.
Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
- Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
Çok hatası var. Buna rağmen onu severim.
- She has a lot of faults. Still, I like her.
Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var.
- All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.
Yeni bir ticaret bölgesi için planlar henüz çalışma aşamasında.
- Plans for a new trade zone are still on the drawing board.
Tom henüz Boston'da yaşamıyor.
- Tom still doesn't live in Boston.
Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.
- Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better.
Tom'un mezun olmadan önce gideceği bir ayı daha var.
- Tom still has one more month to go before he graduates.
Fiyatlar daha da artacak.
- Prices are going to rise still further.
Tom ve Mary çok tartışırlar ama yine de birlikte oldukça iyi geçinirler.
- Tom and Mary argue a lot, but they still get along quite well together.
Rick ve Carol, iki ay önce ayrıldılar ama yine de o onu karşılıksız seviyor.
- Rick and Carol broke up two months ago, but he's still carrying a torch for her.
Hâlâ senden hoşlanmıyorum.
- I still don't like you.
İster Tom'dan hoşlan istersen hoşlanma, hâlâ onunla çalışmak zorundasın.
- Whether you like Tom or not, you still have to work with him.
Sessiz bir köpekten ve durgun bir sudan sakının.
- Beware of a silent dog and still water.
Her şey akar ve hiçbir şey sabit kalmaz.
- Everything flows and nothing stays still.
Sabit diskime hâlâ format atamadım.
- I still couldn't format my hard disk.
Tom'un kıpırdamadan durma sorunu var.
- Tom has trouble standing still.
Tom bir an için sessiz oturamaz.
- Tom can't sit still for a moment.
Askerler sessiz kaldılar.
- The soldiers remained still.
O hâlâ şiirler yazıyor.
- He still writes poems.
O hâlâ şiirler yazıyor.
- She still writes poems.
Tom kanepede çok sakin oturdu.
- Tom sat very still on the couch.
Tom kusursuzca sakin durdu.
- Tom stood perfectly still.
Lechery, lechery, still wars and lechery; nothing else holds fashion.
Still waters run deep.
Tom is tall; Dick is taller; Harry is still taller.
I’m not hungry, but I’ll still manage to find room for dessert.
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.
Still that animal before it hurts someone.
any drop of slombring rest / Did chaunce to still into her wearie spright .