Eşiniz sizinle birlikte kiliseye katılır mı?
- Does your spouse attend church with you?
Cuma akşamları, deniz aşırı ülkelerde eşleriyle birlikte çalışan bir grubumuz Chuck's Bar and Grill'de buluşurlar.
- On Friday evenings, a group of us with spouses working overseas meet at Chuck's Bar and Grill.
Hem siz hem de eşiniz geliyorsa, lütfen bana bildirin.
- If both you and your spouse are coming, please let me know.
Eşinizle birlikte ne kadar zaman harcarsınız?
- How much time do you spend with your spouse?
Onun karısı bir Japon kadın.
- His spouse is a Japanese woman.
Dul kocası ölmüş bir kadındır.
- A widow is a woman whose spouse has died.
Mary Tom'un ablasıdır.
- Mary is Tom's older sister.
O onun ablası gibi görünmesine rağmen, gerçekte onun annesidir.
- Though she looks like his older sister, the fact is that she is his mother.
Bireysel özgürlük demokrasinin temelidir.
- Individual liberty is the essence of democracy.
Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
- The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.
- Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering.
Japon kadınları bebeklerini sırtlarında taşırlar.
- Japanese women carry their babies on their backs.
Eşimin adı Lidia Zarębowa.
- My wife's name is Lidia Zarębowa.
Eşim Lidia güzel, akıllı bir bayandır.
- My wife Lidia is a beautiful, clever woman.
Bir erkek timsah bir dişi köpeği yedi.
- A male crocodile ate a female dog.
Üç tane köpeğim var; birisi erkek, diğerleri dişi.
- I have three dogs; one is male and the others are female.
Betty güzel bir kızdır, değil mi?
- Betty is a pretty girl, isn't she?
Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
- Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
Birey ne kadar gururlu olursa, ceza o kadar sert olur.
- The prouder the individual, the harsher the punishment.
Bir bireyin hakları ve sorumlulukları vardır.
- An individual has rights and responsibilities.
Erkek mi yoksa kadın bir doktoru mu tercih edersiniz?
- Do you prefer a male or female doctor?
O ilk Japon kadın astronot olacak.
- She will be the first female Japanese astronaut.
Bunlar benim kız kardeşimin dergileri.
- These are my sister's magazines.
Kız kardeşim şekerleri sever.
- My sister likes sweets.
Kız kardeşim şekerleri sever.
- My sister likes sweets.
O benim kız kardeşimi oyuncaklarından etti.
- He deprived my little sister of all her toys.
Karısı hakkında şikâyet etmeden asla benimle görüşmez.
- He never sees me without complaining about his wife.
Lütfen karına selam söyle.
- Please say hello to your wife.
Toplum ve birey birbirinden ayrılamazlar.
- Society and the individual are inseparable.
Tom ve arkadaşları alemlere akıp zil zurna sarhoş oldu.
- Tom and his mates went on a pub crawl and all ended up pretty drunk.
O benim iş arkadaşımdır.
- He is my working mate.
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
- She had an individual style of speaking.
Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.
- Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering.
Japon kadınları bebeklerini sırtlarında taşırlar.
- Japanese women carry their babies on their backs.
Babanın ya da annenin kız kardeşi senin yengendir.
- The sister of your father or mother is your aunt.
İki yıl önce kardeşimin ansızın ölmesinden beri, yengem onun kendisine bıraktığı küçük mücevher dükkanına gitmeye devam etti.
- Since my brother died suddenly two years ago, my sister-in-law has valiantly kept going the small jewellery store he left her.
Kız kardeşim hemşiredir.
- My sister is a nurse.
Hemşire, bu hastayı gözünüzün önünden ayırmayın.
- Sister, don't let this patient out of your sight.
O gerçekten Tom'un kızkardeşi mi?
- Is that really Tom's sister?
Kızkardeşini görmek istiyorum.
- I want to see your sister.
She's my wife. O benim karım.
Çinli bayan arkadaşlarımın onları disipline sokmamdan hoşlandıklarını biliyorum.
- I know that my Chinese female friends enjoy my disciplining them.
Favori bayan repçin kim?
- Who's your favorite female rapper?
Peter, çocuksu kızlardan bıktı ve gerçekten olgun bir kadınla tanışmak istedi.
- Peter was fed up with childish girls and wanted to meet a really mature woman.
Bu kız bir kadın oldu.
- This girl has become a woman.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Eşim Lidia güzel, akıllı bir bayandır.
- My wife Lidia is a beautiful, clever woman.
Karım bayanlar korosunda şarkı söylüyor.
- My wife sings in the ladies' choir.
Şu kadın onun karısı olmalı.
- That woman must be his wife.
Sanırım, o kadın onun karısıdır.
- That woman is his wife, I think.
Gerçeği anlatmak gerekirse o benim sevgilim.
- To tell the truth, she is my girlfriend.
Sevgilisi de oradaydı.
- His girlfriend was there, too.
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
- She had an individual style of speaking.
Her kişi bir bireydir.
- Every person is an individual.
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
- Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
Her insan bir bireydir.
- Each human being is an individual.
Yorgun görünüyorsun dostum. Bence senin yazmaya ara vermen gerekiyor.
- You look exhausted, mate. I think you need to take a break from writing.
Kokkinakis kız arkadaşını vurdu. Bunu sana söylediğim için üzgünüm dostum.
- Kokkinakis banged your girlfriend. Sorry to tell you that, mate.
Bunlar benim kız kardeşimin dergileri.
- These are my sister's magazines.
O benim kız kardeşimi oyuncaklarından etti.
- He deprived my little sister of all her toys.
O benim annem değil fakat en büyük ablamdır.
- She is not my mother but my oldest sister.
Mary Tom'un ablasıdır.
- Mary is Tom's older sister.
Mary ve ben kızkardeş gibiyiz.
- Mary and I are like sisters.
Mary benim için bir kızkardeş gibi.
- Mary is like a sister to me.
Çok güzel bayanlar var.
- There are very beautiful women.
Bayanların ve çocukların sana ne dediklerini anlamada sorunların mı var?
- Do you have problems understanding what women and children say to you?
Bir aslanın yelesi daha koyu olsa dişileri için daha çekici olur.
- The darker the mane of a lion is, the more attractive to females it is.
Şu anda hiçbir şey yolunda gitmiyor; ailenin dişileri bana karşı birleşmişler.
- At present, nothing goes smoothly; the Females of the Family are united against me.
Tom'un çok sayıda kız arkadaşı var.
- Tom has a lot female friends.
Şu öğretmen kız öğrencilere düşkün olma eğilimindedir.
- That teacher tends to be partial to female students.
Kız arkadaşının orgazm takliti yapmadığından nasıl emin olabilirsin?
- How can you be sure your girlfriend isn't faking her orgasms?
Tom ve kız arkadaşı aynı sınıfta.
- Tom and his girlfriend are in the same class.
Bu, telif hakkı ile korunan bir materyalin çevirisiydi, bu yüzden telif hakkı sahiplerinin türetilmiş çalışmaları kontrol etme hakkı olduğu için onu iptal ettim.
- This was a translation of copyrighted material, so I deleted it since copyright owners have the right to control derivative works.
Sizce ben çok materyalist miyim?
- Do you think I'm too materialistic?
Giyim eşyasının hangi malzemelerden yapıldığını merak ediyorum.
- I wonder what materials the garment is made of.
Tom Mary'nin ruh eşi olduğunu ve birbirleri için yaratıldıklarını söylüyor.
- Tom says Mary is his soul mate and that they were made for each other.
Sen ve kızkardeşin yakın mısınız?
- Are you and your sister close?
Kızkardeşim şimdi kötü bir soğuk algınlığı geçiriyor.
- My sister is suffering from a bad cold now.
Fadıl'ın baldızı ile bir ilişkisi vardı.
- Fadil had an affair with his sister-in-law.
Baldızım beş yıl içinde dört çocuğa sahipti.
- My sister-in-law had four children in five years.
O bir rahibe oldu, o Rahibe Teresa adını aldı.
- When she became a nun, she took the name Sister Teresa.
Tom'un kızkardeşi bir rahibe.
- Tom's sister is a nun.
Of Lady Auranthe, our new-spoused daughter?.
At the convent, Sister Grace supervises the kitchen.
Please welcome Sister Smith as she moves from her former congregation to her new congregation.
Native American leader Chief Seattle urged ecological responsibility, referring to Brother Eagle and Sister Sky in his purported 1854 speech.
The car my grandfather gave me only got ten miles per gallon.
- The car my grandfather gave me only got ten miles to the gallon.
The car my grandfather gave me only got ten miles to the gallon.
- The car my grandfather gave me only got ten miles per gallon.
I'm going to meet my girl over there.''.
Amanda is a girl of 16.
Your girl turned up on our doorstep.
Stop being such a girl and punch back.
As we can't print them all together, the individual pages will have to be printed one by one.
individual personal pension; individual cream cakes.
The pieces of the puzzle mate perfectly.
My little sister is an annoying pest.
Sisters Are Doin’ It for Themselves.
I’m trying to correct my sagging floor by sistering the joists.
A new wife for the gander is introduced into the pen.
It is agonizing for America to lose our young men and women.
- It is agonizing for the united States to lose our young men and women.
Generally, men are taller than women.
- In general, men are taller than women.
Tom disappeared into the mist.
- Tom sis içinde gözden kayboldu.
In order to learn from mistakes, we construct a no blame system.
- Hatalardan öğrenmek için bir suçlama yok sistemini kurmalıyız.
I can't see the road signs in this fog.
- Bu siste yol işaretlerini göremiyorum.
I could see nothing but fog.
- Sisten başka bir şey göremedim.
The air was infected with photochemical smog.
- Hava fotokimyasal sis ile enfekte edildi.
In large cities, in London for instance, there is heavy smog.
- Büyük şehirlerde, örneğin Londra'da, ağır dumanlı sis var.
Welsh is a beautiful language.
- Galce güzel bir dildir.
Welsh is an official language in Wales and Chubut.
- Galce, Galler ve Chubut'ta resmi bir dildir.
Welsh is an official language in Wales and Chubut.
- Galce, Galler ve Chubut'ta resmi bir dildir.
The United Kingdom is comprised of England, Scotland, Wales, and Northern Ireland.
- Birleşik Krallık; İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda'dan oluşur.
... your spouse has left you a message saying that the cancer is terminal, you're supposed ...
... will talk in their kids put an arm around her spouse ...