Tom'un müthiş bir fikri vardı.
- Tom had a splendid idea.
Kısacası, parti müthişti.
- In brief, the party was splendid.
Oyuncu muhteşem bir dönüş yaptı.
- The player made a splendid comeback.
Biz oraya gidebilsek muhteşem olurdu, değil mi?
- It would be splendid if we could go there, wouldn't it?
Tom harika bir iş yaptı.
- Tom did a splendid job.
O kalıntılar bir zamanlar görkemli bir saraydı.
- Those ruins were once a splendid palace.
Görüş, açıklamanın ötesinde görkemli oldu.
- The sight was splendid beyond description.
Soğuk ve kuru, parlak güneş, ne güzel kış havası!
- Cold and dry, splendid sunshine, what beautiful winter weather!
ANNIE: Oh, my eyes feel hundreds of per cent better already, and pretty, why, do you know how I look in them? Spendiloquent. Like a race horse!.