Taro güçlü bir sorumluluk duygusuna sahiptir.
- Taro has a strong sense of responsibility.
Tom'un modern resim için estetik duygusu vardır.
- Tom has an aesthetic sense for modern painting.
Diğer bir deyişle, sağduyudan şüphelenmelisin.
- In other words, you should doubt common sense.
Tom Mary'nin ondan yapmasını istediğini yapmak için oldukça çok fazla sağduyuya sahiptir.
- Tom has way too much common sense to do what Mary's asking him to do.
Ne yazık ki onun espri anlayışı yok.
- It is a pity that he has no sense of humor.
Onun espri anlayışı yoktur.
- He has no sense of humor.
Gerçekten onun ne kastettiğini anlamak için yeterli aklı vardı.
- She had enough sense to understand what he really meant.
Ben ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
- I was trying to make sense of what had happened.
Gerçekten onun ne kastettiğini anlamak için yeterli aklı vardı.
- She had enough sense to understand what he really meant.
I read somewhere that animals can sense an earthquake before it hits.
- Ich habe irgendwo gelesen, dass Tiere ein Erdbeben spüren können, bevor es losbricht.
Blind people sometimes develop a compensatory ability to sense the proximity of objects around them.
- Blinde entwickeln manchmal eine ausgleichende Fähigkeit, die Nähe der Gegenstände um sie herum zu spüren.