Tom has the bad habit of jumping to conclusions.
- Tom'un sonuçlara atlamayla ilgili kötü bir alışkanlığı vardır.
You must not jump to conclusions.
- Sonuçlara atlamamalısın.
If you divide any number by zero, the result is undefined.
- Eğer herhangi bir sayıyı sıfıra bölerseniz, sonuç tanımsızdır.
On the whole I am satisfied with the result.
- Bütün olarak ben sonuçtan memnunum.
He who makes the mistake bears the consequences.
- Hata yapan sonuçlarına katlanır.
Tom is prepared to accept the consequences.
- Tom sonuçları kabul etmeye hazır.
I have to conclude this transaction within a week.
- Ben bir hafta içinde bu işlemi sonuçlandırmak zorundayım.
Our research indicates that such outcomes are becoming more common in this age group.
- Araştırmamız bu tür sonuçların bu yaş grubunda daha yaygın hale gelmekte olduğunu göstermektedir.
I never doubted the outcome.
- Ben sonuçtan asla şüphe etmedim.
I hope everything will turn out well in the end.
- Sonunda her şeyin iyi sonuçlanacağını ümit ediyorum.
NASA says three of 22 space missions that carried generators similar to Galileo's ended in accidents.
- NASA Galileo'nunkine benzeyen jeneratörler taşıyan 22 uzay uçuşunun üçünün kazayla sonuçlandığını söylüyor.
He said to himself, Will this operation result in success?
- Kendi kendine şöyle dedi: Bu operasyon başarıyla sonuçlanacak mı?
I'm sure your efforts will result in success.
- Çabalarının başarıyla sonuçlanacağından eminim.
It's simply cause and effect.
- Sadece neden ve sonuçtur.
The efforts brought about no effect.
- Çabalar sonuç getirmedi.
Tom's strength training began to show results.
- Tom'un güç antrenmanı sonuçları göstermeye başladı.
The results of Tom's biopsy show that the tumor is cancerous.
- Tom'un biyopsi sonuçlarına göre, tümör kanserlidir.
Eventually it was possible to find a really satisfactory solution.
- Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.
You've always known that eventually everyone would find out.
- Sonuçta herkesin öğreneceğini sen her zaman biliyordun.
The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War.
- Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.
All in all, how many different schools have you attended?
- Sonuçta, kaç tane farklı okula devam ettin?
Apply two coats of the paint for a good finish.
- İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.
Sami didn't fully understand the ramifications of his actions.
- Sami kendi eylemlerinin sonuçlarını tam olarak anlamadı.
Let's stop this fruitless argument.
- Bu sonuçsuz argümanı bırakalım.
Your effort will surely bear fruit.
- Çabanız mutlaka sonuç verecek.
Eventually it was possible to find a really satisfactory solution.
- Sonunda gerçekten tatmin edici bir sonuç bulmak mümkündü.
Tom should eventually have enough money to buy Mary a diamond ring.
- Tom'un sonuçta Mary'ye elmas bir yüzük alması için yeterli parası olmalıydı.
She's still a child after all.
- Sonuçta o hâlâ bir çocuk.
Sami had a relationship that resulted in a child.
- Sami'nin bir çocukla sonuçlanan bir ilişkisi vardı.
I realize you're anxious to finalize the details.
- Ayrıntıları sonuçlandırmak için endişeli olduğunun farkındayım.
That decision will have far-reaching and serious consequences.
- O kararın geniş kapsamlı ve ciddi sonuçları olacaktır.
Maria is always making hasty decisions, forgetting about the consequences.
- Maria sonuçları unutarak her zaman aceleci kararlar veriyor.
The election results were extremely close.
- Seçim sonuçları son derece yakın.
Like causes produce like results.
- Benzer sebepler benzer sonuçlar üretirler.
After all, their form of transport produces no pollution at all.
- Sonuçta, onların ulaşım formu hiç kirlilik üretmez.
I want to summarize the content of the presentation and draw a conclusion.
- Sunumun içeriğini özetlemek ve bir sonuç çıkarmak istiyorum.
Ultimately, he ended up going to school.
- Sonuçta, okula gitmeye son verdi.
The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
- Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.