sonlu

listen to the pronunciation of sonlu
Турецкий язык - Английский Язык
finite

Love is not a finite resource. - Aşk sonlu bir kaynak değildir.

The number of words that a language has is finite but the number of sentences is infinite, which is quite interesting. You can make countless numbers of sentences. - Bir dilin sahip olduğu kelimelerin sayısı sonludur, ama cümlelerin sayısı sonsuzdur, ki o oldukça ilginçtir. Sayısız cümle yapabilirsiniz.

finitary
son
ultimate

The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing. - Bu tartışma titiz ve tutarlı ama sonuçta inandırıcı.

Ultimately, he ended up going to school. - Sonuçta, okula gitmeye son verdi.

son
recent

Recent advances in medicine are remarkable. - Tıptaki son gelişmeler dikkat çekiyor.

I've been sluggish recently. - Son zamanlarda tembelleştim.

son
end

The international language Esperanto appeared in public at the end of 1887. - Uluslararası dil Esperanto, 1887'nin sonlarında herkese gösterildi.

The drugstore is at the end of this road. - Eczane yolun sonunda.

son
{s} latest

I found his latest novel interesting. - Onun en son romanını ilginç buldum.

His latest novel is well worth reading. - Onun en son romanı okumaya değer.

son
last

The last straw breaks the camel's back. - Devenin belini kıran son saman çöpü.

Date of last revision of this page: 2010-11-03 - Bu sayfanın son güncellenme tarihi: 2010.11.03

son
final

The lioness finally gave chase to the gazelle. - Dişi aslan sonunda ceylanı kovaladı.

He finally became the president of IBM. - O, sonunda IBM'in başkanı oldu.

sonlu dürtü yanıtı
(Bilgisayar,Teknik) finite impulse response
sonlu eleman metodu
finite element method
sonlu elemanlar analizi
(Bilgisayar) finite element analysis
sonlu elemanlar modeli
(Çevre) finite element model
sonlu elemanlar yöntemi
(Askeri) finite element method
sonlu evren
(Bilgisayar,İstatistik) finite population
sonlu fark
(Matematik) finite difference
sonlu farklar
finite differences
sonlu farklar metodu
finite difference method
sonlu farklar sorunu
(Bilgisayar) problem of finite differences
sonlu farklar yöntemi
(Askeri,Gıda) finite difference method
sonlu makine
(Bilgisayar,Teknik) finite machine
sonlu otomat
(Bilgisayar) state machine
sonlu toplam
(Matematik) finite sum
sonlu öge metodu
finite element method
sonlu büyüklük
finite size
sonlu alanlar 
(Matematik) finite fields 
sonlu aritmetik
finite arithmetic
sonlu basit gruplar
finite simple groups
sonlu boyut
(Matematik) finite dimension
sonlu boyutlu uzay
(Matematik) finite dimensional space
sonlu dilbilgisi
(Dilbilim) finite state grammar
sonlu dizi
(Matematik) finite sequence
sonlu eleman
finite element
sonlu farklar denklemi
(Askeri,Matematik) finite difference equation
sonlu fonksiyon
(Matematik) finite function
sonlu genişleme cismi
(Matematik) finite extension field
sonlu genlikli dalga
(Çevre) finite-amplitude wave
sonlu genlikli dalga teorisi
(Askeri) finite amplitude wave theory
sonlu genlikli dalgalar
(Askeri) finite amplitude waves
sonlu grup
(Matematik) finite group
sonlu gruplar
finite groups
sonlu hacim yöntemi
(Askeri) finite volume method
sonlu işlev
(Matematik) finite function
sonlu kalanlar denklemi
(Matematik,Teknik) finite difference equation
sonlu kalanlar eşitliği
finite difference equation
sonlu kesişim özelliği
(Matematik) finite intersection property
sonlu küme
finite set
sonlu kısmi toplam
(Matematik) finite partial sum
sonlu olma durumu
finitude
sonlu olma niteliği
finitude
sonlu ondalık kesir
(Matematik) terminating decimzl fraction
sonlu ondalık sayı
(Matematik) finite decimal number
sonlu oyun
(Bilgisayar,Teknik) finite game
sonlu tikel toplam
(Matematik) finite partial sum
sonlu toplamsal küme işlevi
(Matematik) finitely additive set function
sonlu toplamsal ölçüm
(Matematik) finitely additive measure
sonlu tümevarım
(Matematik) finite induction
sonlu uzay
(Astronomi) finite space
sonlu yükleme
finite loading
sonlu öbek
(Matematik) finite group
sonlu üreteçli grup
(Matematik) finitely generated group
sonlu üreteçli öbek
(Matematik) finitely generated group
sonlu şev
(Jeoloji) finite slope
son
finish

Apply two coats of the paint for a good finish. - İyi bir sonuç için iki tabaka boya uygula.

I will study abroad when I have finished school. - Okulu bitirdikten sonra yurtdışında eğitim yapacağım.

son
result

You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death. - Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.

Many diseases result from poverty. - Çoğu hastalık yoksulluktan sonuçlanır.

son
conclusion

I came to the conclusion that I had been deceived. - Ben aldatılmış olduğum sonucuna vardım.

Only after a long dispute did they come to a conclusion. - Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.

son
supreme

It made me supremely happy. - Bu beni son derece mutlu etti.

son
last; recent; latest; final; definitive; last; end, conclusion, close; ending; final; expiration; end, death; result; breakup; placenta, afterbirth
son
{i} close

He went to the store at the last minute, just before it closed. - O, tam kapanmadan önce, o son dakikada dükkâna gitti.

Tom closed his diary after writing about that day's events. - Tom, o günkü olaylar hakkında yazdıktan sonra günlüğü kapattı.

son
{s} late

I have not seen him lately. - Son zamanlarda onu görmedim

He returned home three hours later. - Üç saat sonra eve geri döndü.

son
{i} ending

I like stories that have sad endings. - Hüzünlü sonları olan hikayeleri severim.

He talked about ending the war in Korea. - Kore'deki savaşa son verme hakkında konuştu.

Son
to
son
bottom

Tom sat at the bottom of the stairs wondering what he should do next. - Tom daha sonra ne yapması gerektiğini merak ederek merdivenlerin alt kısmında oturdu.

I'll bet my bottom dollar he'll succeed. - Onun başaracağına dair son dolarımla bahse girerim.

son
(Bilgisayar) in the last

Tom has been convicted of drunken driving twice in the last four years. - Tom son dört yılda iki kez alkollü araba sürmekten mahkûm edildi.

In the last analysis, methods don't educate children; people do. - Son analizlerde, metotlar çocukları eğitmezler; insanlar eğitir.

son
lattermost
son
cross-section
son
foot

After slapping Tom's right cheek, Mary stomped on his left foot. - Mary, Tom'un sağ yanağına tokat attıktan sonra, sol ayağının üstünde tepindi.

When I was 17, I injured myself playing football. I collided with someone and as a result of this I broke some of my teeth. - 17 yaşındayken, futbol oynarken kendimi yaraladım. Birisiyle çarpıştım ve bunun sonucu olarak dişlerimden bazılarını kırdım.

son
kiss-off
son
tail
son
(deyim) fag-end
son
end-all
son
lag end
son
all in all

All in all, after ten years of searching, my friend got married to a girl from the Slantsy region. - Her şeyi düşünerek, on yıllık araştırmadan sonra, arkadaşım Slantsy bölgesinden bir kızla evlendi.

All in all, how many different schools have you attended? - Sonuçta, kaç tane farklı okula devam ettin?

son
aftermath
son
culminate

The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War. - Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.

The celebrations culminated in a spectacular fireworks display. - Kutlamalar muhteşem bir havai fişek gösterisi ile sonuçlandı.

son
expiree
son
death

He took charge of the firm after his father's death. - O, babasının ölümünden sonra firmanın sorumluluğunu üstüne aldı.

He took charge of the firm after his father's death. - Babasının ölümünden sonra firmanın sorumluluğunu o aldı.

son
tip
son
inappellable
son
expire

This offer expires on August 15, 1999. - Bu teklif 15 Ağustos 1999 yılında sona erecek.

The contract expires today. - Antlaşma bugün sona eriyor.

son
breakup
son
(Tıp) secundines
son
the last

Saturday is the last day of the week. - Cumartesi, haftanın son günüdür.

Advances in science and technology and other areas of society in the last 100 years have brought to the quality of life both advantages and disadvantages. - Son 100 yılın bilim ve teknoloji ve topluluğun diğer alanlarındaki gelişmeler hayat kalitesine hem avantajlar hem de dezavantajlar getirdi.

son
terminatory
son
firm

He took charge of the firm after his father's death. - O, babasının ölümünden sonra firmanın sorumluluğunu üstüne aldı.

After fifteen years at a building firm, Bill Pearson was given the responsible position of area manager. - Bir inşaat şirketinde on beş yıldan sonra, Bill Pearson'a sorumlu bölge müdürü pozisyonu verildi.

son
concluding

Members of the board will meet for a concluding session on March 27, 2013. - Yönetim kurulu üyeleri, 27 Mart 2013 tarihinde bir sonuç oturumu için bir araya gelecek.

I was too hasty in concluding that he was lying. - Onun yalan söylediği sonucuna varmada çok aceleci davrandım.

son
utter

Tom looks utterly confused. - Tom son derece şaşırmış görünüyor.

He was utterly perplexed. - O son derece şaşırmıştı.

son
desistence
son
(Tıp) sone

Monica Sone was a Japanese-American writer. - Monica Sone, Japon asıllı Amerikalı bir yazardı.

I heard there were many double suicides in Sonezaki. - Sonezaki'de birçok çift intihar olduğunu duydum.

son
lag
son
water

What would you like after dinner? Coffee, tea, or mint water? - Akşam yemeğinden sonra ne istersin? Kahve, çay ya da nane suyu?

The water pipes froze and then burst. - Su boruları dondu ve sonra patladı.

son
desition
son
(Denizbilim) boundary
son
{i} sunset

We arrived about forty-five minutes after sunset. - Gün batımından yaklaşık kırk beş dakika sonra vardık.

After sunset, a thin mist appeared over the field. - Gün batımından sonra, alanın üzerinde ince bir sis belirdi.

son
expiration
son
crucial

The first minutes after a heart attack are crucial. - Bir kalp krizinden sonra ilk dakikalar çok önemlidir.

son
sequel
son
latter

Fish and meat are both nourishing, but the latter is more expensive than the former. - Hem balık hem de et besleyici fakat sonraki öncekinden daha pahalı.

The end of which there were two little sketches of rhetoric and logic, the latter finishing with a specimen of a dispute in the Socratic method. - Onun sonunda konuşma sanatı ve mantık ile ilgili , Socrates metodunda herhangi bir anlaşmazlık örneği ile biten ikincisinin sonunda iki küçük skeç vardı.

son
termination
son
terminal

Sami learned he had terminal cancer. - Sami son aşamada bir kanseri olduğunu öğrendi.

son
closure
son
top end
son
culmination
son
doom

They fled the doomed company like rats deserting a sinking ship. - Onlar sonu gelmiş şirketten, batan gemiyi terk eden fareler gibi kaçtılar.

son
extreme

Tom is extremely thankful to Mary for her help. - Tom Mary'ye onun yardımı için son derece minnettar.

Dynamite fishing is extremely destructive to reef ecosystems. - Dinamit balıkçılığı resif ekosistemler için son derece tahrip edicidir.

son
{s} farewell
son
last of
son
by the end

You will have guessed its meaning by the end of the chapter. - Bölümün sonunda onun anlamını tahmin etmiş olacaksınız.

The boss told his secretary to come up with a good idea by the end of the week. - Patron sekreterine hafta sonuna kadar iyi bir fikirle gelmesini söyledi.

son
bedrock
son
fate

The fate of the hostages depends on the result of the negotiation. - Tutsakların kaderi görüşmenin sonucuna göre değişir.

What will happen in the eternal future that seems to have no purpose, but clearly just manifested by fate? - Hiçbir amacı yokmuş gibi görünen ama var olmaktan başka bir kaderi olmadığı da açık olan bir sonsuzluktaki sonsuz gelecekte neler olacak?

son
curtains

The room looks different after I've changed the curtains. - Perdeleri değiştirmemden sonra oda farklı görünüyor.

son
nth
son
definitive
son
full

The bus is full. You'll have to wait for the next one. - Otobüs dolu. Bir sonraki için beklemeniz gerekecek.

One should add a full stop at the end of the sentence. - Cümlenin sonunda nokta konulmalı.

son
conclusive
son
tail end
son
afterbirth; placenta
son
end , final , last
son
full stop

There's a full stop missing from the end of the sentence. - Bu cümlenin sonunda bir nokta eksik.

One should add a full stop at the end of the sentence. - Cümlenin sonunda nokta konulmalı.

son
finishing

Tom added a few finishing touches to the painting. - Tom tabloya birkaç son rötuşları ekledi.

I'll add the finishing touches. - Son rötuşları ekleyeceğim.

son
extremity
son
denouement
son
secundine
son
last; final; the most recent
son
omega
son
afterbirth
son
kiss off
son
quietus
son
lastly, last, at the end, after all the others
son
ruination
son
expiry
son
finis

A few minutes after he finished his work, he went to bed. - İşini bitirdikten birkaç dakika sonra, o yatmaya gitti.

Having finished my work, I left the office. - İşimi bitirdikten sonra bürodan ayrıldım.

son
end, conclusion, termination
son
(Hukuk) outcome

You've got to answer for the outcome. - Sonucun hesabını vermek zorundasın.

What was the outcome of the election? - Seçimin sonucu neydi?

son
epilogue
son
{i} upshot
son
{i} issue

The latest issue of the magazine will come out next Monday. - Derginin son basımı gelecek pazartesi yayınlanacak.

son
kibosh
son
dernier
son
fine

It will be fine this afternoon. - Bu öğleden sonra hava güzel olacak.

It's going to be fine this afternoon. - Bu öğleden sonra hava güzel olacak.

Английский Язык - Английский Язык

Определение sonlu в Английский Язык Английский Язык словарь

SON
SupraOptic Nucleus
SON
socked on the nose
SON
Sonora, a state of Mexico
Son
Jesus Christ, whom Christians believe to be the son of God
son
A male child, a boy or man in relation to his parents; one's male offspring

The Chinese and Indians say all too often: I want a son, not a daughter..

son
A male adopted person in relation to his adoption parents
son
{i} male child, male offspring
son
{n} a male-child, native, descendant
son
(Service Order Number): The SON is the number issued by the local exchange carrier to confirm the order for the ISDN service It provides a matching number for cross referencing the order to the phone company
son
the divine word of God; the second person in the Trinity (incarnate in Jesus)
son
A man, especially a famous man, can be described as a son of the place he comes from. New Orleans's most famous son, Louis Armstrong. sons of Africa
son
feelings Some people use son as a form of address when they are showing kindness or affection to a boy or a man who is younger than them. Don't be frightened by failure, son
son
a male human offspring; "their son became a famous judge"; "his boy is taller than he is"
son
A familiar address to a male person from an older or otherwise more authoritative person
son
A male person who has such a close relationship with an older or otherwise more authoritative person that he can be regarded as a son of the other person
son
A missionary for whom one acted as trainer
son
the divine word of God; the second person in the Trinity (incarnate in Jesus) a male human offspring; "their son became a famous judge"; "his boy is taller than he is
son
A male descendant, however distant; hence, in the plural, descendants in general
son
A male descendant
son
Someone's son is their male child. He shared a pizza with his son Laurence Sam is the seven-year-old son of Eric Davies They have a son
son
A male person considered to have been significantly shaped by some external influence
son
Jesus Christ, the Savior; called the Son of God, and the Son of man
son
The produce of anything
son
The Son is the Source of Reason, LOGOS, in the universe There is only one Son, one Reason, one LOGOS, one Christ (Traditionally, the LOGOS in John 1 1 was translated as "the Word," but the Greek LOGOS can also be translated as "Reason ")
son
Any young male person spoken of as a child; an adopted male child; a pupil, ward, or any other young male dependent
son
A male child; the male issue, or offspring, of a parent, father or mother
son
equals
son
The SON is the number issued by the local exchange carrier to confirm the order for the ISDN service It provides a matching number for cross referencing the order to the phone company
son
male child, as in: He brought his son and daughter to work today to teach them about our industry
son
A Cuban dance similar to the Bolero except that it is wilder in rhythmic accent and more violent in step pattern It is the Son which first served as a basis for the Mambo which in turn became the triple Mambo, now known as Cha Cha This slow rhythmic dance was originally in 2/4 time It became Americanized and is usually played in 4/4 time
son
but
son
An early style of Cuban dance music, resulting from the blending of African and Spanish influences; the root of most of the familiar styles of Afro-Cuban dance music It was played by small bands, using guitar or tres, maracas, guiro, claves, bongo, and other instruments
son
One important form the the merging of African and Spanish influences resulted in, it is the root of most familiar styles of Afro-Cuban dance music A blend of the music of the spanish farmers (campesinos) and African slaves, it is believed to have originated in Oriente (the eastern province of Cuba) toward the end of the 19th century (slavery was abolish in 1878) It was played by small bands, using guitar or tres, maracas, guiro, claves, bongo, a marimbula and a botija The more urban style played in Havana at the beginning of the century became a national style in 1920
son
Most influential Cuban style initiated in the second half of the nineteenth century in the eastern province of Oriente It combines Spanish elements of the Canci n style and instruments with African rhythm and percussion Early forms were interpreted by the Campesinos and developed by the Changui groups
son
abbr Service Order Number
son
A native or inhabitant of some specified place; as, sons of Albion; sons of New England
son
Summary of Need
son
The son is perhaps the oldest and certainly the classic Afro-Cuban form, an almost perfect balance of African and Hispanic elements Originating in Oriente province, it surfaced in Havana around World War I and became a popular urban music played by string-and-percussion quartets and septetos Almost all the numbers Americans called rumbas were, in fact, sones "El Manicero" ("The Peanut Vendor") was a form of son derived from the street cries of Havana and called a pregon The rhythm of the son is strongly syncopated, with a basic chicka-CHUNG pulse
son
A male child, a boy or man in relation to his parents; ones male offspring
Турецкий язык - Турецкий язык
Sonu olan, sonsuz olmayan
Sonu olan, bitimli
sonlu büyüklük
Ölçüsü sonlu bir sayıyla ifade edilen büyüklük
Son
nihayet

Nihayet doktorun sekreteri Tom'un adını seslendi. - Sonunda doktorun sekreteri Tom'un ismini çağırdı.

Tom nihayet eşcinsel olduğunu itiraf ettiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu. - Tom sonunda kabullenmeye karar verdiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.

Son
münteha
son
En arkada bulunan
son
Artık ondan ötesi veya başkası olmayan
son
Olum. Olanca: "Son kuvvetiyle: Ya Ali! diye bağırdı
son
Etene
son
Plasenta
son
Şimdiki zamana en yakın zamandan beri olan veya bu zamanda yapılmış, olmuş olan, ilk karşıtı
son
"- M
son
Şimdiki zamana en yakın zamandan beri olan veya bu zamanda yapılmış, olmuş olan, ilk karşıtı: "Gündüzün son ışıklarıyla beraber sanki odadan eşya da çekiliyordu."- P. Safa
son
Bir şeyin en arkadan gelen bölümü, bitimi, nihayet
son
Olanca
son
Levent Kırca'nın yönettiği bir film
son
Ses gürlüğü birimi
son
En son, bitiş nihayet
son
Olum
son
Artık ondan ötesi veya başkası olmayan: "Son altı karıncayı Kadırga meydanında birkaç yıl evvel görmüştüm."- H. A. Yücel
son
Etene, eş, döl eşi, meşime, plasenta
son
(Osmanlı Dönemi) ahir
Английский Язык - Турецкий язык

Определение sonlu в Английский Язык Турецкий язык словарь

son
oğul

O, oğullarının her birine para verdi. - He gave money to each of his sons.

O, oğullarına kötü davrandı. - He behaved badly to his sons.

son
erkek evlat.oğul
son
{i} çocuk

Şarkı söyleyen çocuk benim erkek kardeşimdir. - The boy singing a song is my brother.

Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir? - What will a child learn sooner than a song?

son
it oğlu it
son
Hay Allah
son
evladım
son
piç oğlu piç
son
Hazreti İsa
son
{i} oğul, erkek evlat
son
son of a gun it kırıntısı
son
oğlu

Benim bir oğlum ve bir de kızım var. Oğlum New York'ta ve kızım da Londra'da. - I have a son and a daughter. My son is in New York, and my daughter is in London.

Onun oğlu ünlü bir piyanist oldu. - His son became a famous pianist.

son
oğlum

Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor. - You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.

Oğlumuz savaşta öldü. - Our son died during the war.

son
{i} erkek evlât

O, şimdiye kadar sahip olduğumuz tek erkek evlat. - He is the only son that we have ever had.

Bir erkek evlat babasına itaat etmeli. - A son must obey his father.

son
ibn
son
mahdum
sonlu
Избранное