Acılı şarkıları dinlemek beni mutlu eder.
- Listening to sad music makes me happy.
Bir sadist acı vermekten; bir mazoşist onu almaktan hoşlanır.
- A sadist likes inflicting pain; a masochist, receiving it.
Çok acıklı bir durumla karşı karşıyayız.
- We are faced with a very sad situation.
Film öyle acıklı idi ki herkes ağladı.
- The movie was so sad that everybody cried.
Onun hüzünlü hikayesi kalbime dokundu.
- His sad story touched my heart.
Bana böyle hüzünlü bakma.
- Don't give me such a sad look.
Birdenbire çok hüzünlendim.
- I suddenly became very sad.
Onun hüzünlü hikayesi kalbime dokundu.
- His sad story touched my heart.
Üzüntüsünü yenmesi için ona yardım etti.
- She helped him overcome his sadness.
O, bana üzüntülü şekilde baktı.
- She looked sadly at me.