single; alone

listen to the pronunciation of single; alone
Английский Язык - Турецкий язык

Определение single; alone в Английский Язык Турецкий язык словарь

only
sırf
only
yalnızca

Yalnızca kütüphanede çalışırım. - I only study in the library.

Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra. - Did you do your homework? The meeting is only two days away.

only
sadece

Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan. - The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.

Sadece birkaç kişi beni anladı. - Only a few people understood me.

only
sade

İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika. - Walking from the station to the house takes only five minutes.

Sadece birkaç kişi beni anladı. - Only a few people understood me.

only
yalnız

Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra. - Did you do your homework? The meeting is only two days away.

Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir. - AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.

only
{s} biricik

Sen onun biricik arkadaşıydın. - You were his only friend.

Biricik kızımız kanserden öldü. - Our only daughter died of cancer.

only
{s} bir tek, eşsiz, biricik, yegâne. z
only
bağlaç bir tek
only
safi
only
bir tek

Bir tek ben mi partiye gideceğim? - Will I be the only one going to the party?

Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır. - A unicycle has only one wheel.

only
ne var ki
only
{s} ancak

Zürih'ten Boston'a uçmak sekiz saat sürer, ancak dönüş için sadece altı. - It takes eight hours to fly from Zurich to Boston, but only six for the return trip.

Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır. - However, only the human community has verbal languages as a means of communication.

only
ama

Tom çok çalıştı ama sınavda başarısız oldu. - Tom worked hard only to fail the exam.

İstasyona aceleyle gittik, ama treni kaçırdık. - We hurried to the station only to miss the train.

only
bağlaç bundan başka
only
daha

Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu. - Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.

Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var. - Tom has only one more night in Boston.

only
(bağlaç) yalnız, ama, fakat
Английский Язык - Английский Язык
{s} only
single; alone
Избранное