Yalnızca kütüphanede çalışırım.
- I only study in the library.
Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
Yalnızca her birey ona karşı harekete geçmeye karar verirse, AIDS durdurulabilir.
- AIDS can be stopped only if every person decides to take action against it.
Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.
- Only a few people showed up on time.
O, biricik oğlunu gömdü.
- She has buried her only son.
Sen onun biricik arkadaşıydın.
- You were his only friend.
Tek tekerlekli bir bisikletin sadece bir tekeri vardır.
- A unicycle has only one wheel.
Sorun sadece bir tek şekilde yorumlanabilir.
- The question can only be interpreted a single way.
Ancak uzun bir tartışmadan sonra bir sonuca vardılar.
- Only after a long dispute did they come to a conclusion.
O tür bir şeyi yapmaya ancak Tom'un cesareti vardı.
- Only Tom would have the guts to do that kind of thing.
Tom çok çalıştı ama sınavda başarısız oldu.
- Tom worked hard only to fail the exam.
Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.
- I accept, but only under one condition.
Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.
- So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
- If only I had studied harder for the exam.