Tom sorunun değişmez olduğunu düşündü.
- Tom considered the problem settled.
Haşhaş tohumlu çörekler onun gözdesidir, ama onun yaban mersinine razı olmak zorunda olduğu günler vardır.
- Poppy seed muffins are her favorites, but there are days when she must settle for blueberry.
Haşhaş tohumlu çörekler onun gözdesidir, ama onun yaban mersinine razı olmak zorunda olduğu günler vardır.
- Poppy seed muffins are her favorites, but there are days when she must settle for blueberry.
Bu sıkıcı hayata razı olamam.
- I can't settle for this boring life.
Onlar Kanada'ya yerleştiler.
- They settled in Canada.
Anavatanına yerleşti.
- He settled down in his native country.
He couldn't afford the expensive headphones, so he decided to settle for the lower quality set.
... We've sort of settled for being well. ...