All was silent in the house.
- Evde herkes sessizdi.
He kept silent for a while.
- Bir müddet sessiz kaldı.
I told the children to be quiet, but they just kept on being noisy.
- Çocuklara sessiz olmalarını söyledim, fakat onlar gürültülü olmaya devam ettiler.
Tony saw green fields and small, quiet villages.
- Tony yeşil alanlar ve küçük, sessiz köyler gördü.
The rain fell soundlessly upon the jungle.
- Yağmur ormanın üzerine sessizce düştü.
Much to my surprise, the door opened noiselessly.
- Benim için sürpriz oldu, kapı sessizce açıldı.
I prefer a quieter, even boring, location for our next meeting.
- Bir sonraki buluşmamız için daha sessiz, hatta sıkıcı bir yeri tercih ederim.
Hey, can you please be a bit quieter?
- Hey, biraz daha sessiz olur musun?
We won't be silenced.
- Biz sessiz olmayacağız.
Cesar Chavez asked that strikers remain non-violent even though farm owners and their supporters sometimes used violence.
- Cesar Chavez çiftlik sahipleri ve onların destekçileri bazen şiddet kullansalar bile greve katılanların sessiz kalmalarını istedi.
It was the calm before the storm.
- Fırtına öncesi sessizlikti.
This is the calm before the storm.
- Bu fırtınadan önceki sessizliktir.
Mary was a quiet and unassuming young lady.
- Mary sessiz ve mütevazi bir genç kadındı.
I want each of you to be as quiet as a mouse.
- Her birinizin bir fare kadar sessiz olmasını istiyorum.
I'll be as quiet as a mouse.
- Ben bir fare kadar sessiz olacağım.
He remained dumb during this discussion.
- Bu tartışma sırasında o sessiz kaldı.
The room was as still as the grave.
- Oda hâlâ mezar kadar sessizdi.
Tom can't sit still for a moment.
- Tom bir an için sessiz oturamaz.
I ordered the children to stay quiet, but they kept on making noise.
- Çocuklara sessiz kalmalarını emrettim, ama onlar gürültü yapmaya devam ettiler.
Much to my surprise, the door opened noiselessly.
- Benim için sürpriz oldu, kapı sessizce açıldı.
I didn't say a word during the dinner. We kept quiet for almost an hour.
- Ben akşam yemeği sırasında bir kelime söylemedim. Biz neredeyse bir saat sessiz kaldık.
The ear canal sends sound waves to the eardrum.
- Kulak yolu ses dalgalarını kulak zarına iletir.
I like the sound of harpsichord very much.
- Klavsenin sesini çok severim.
This bird can imitate the human voice.
- Bu kuş insan sesini taklit edebilir.
Betty has a sweet voice.
- Betty'nin tatlı bir sesi var.
She called down from upstairs to ask what the noise was about.
- O, gürültünün ne hakkında olduğunu sormak için üst kattan seslendi.
They heard a noise behind them.
- Onlar arkalarında bir ses duydular.
Do fish have vocal chords?
- Balıkların ses telleri var mıdır?
A small, but vocal minority, disrupted the meeting.
- Küçük ama sesli bir azınlık, toplantının kesilmesine yol açtı.
Tom isn't good at playing charades.
- Tom sessiz sinema oyunu oynamada iyi değil.
You have only to keep silent.
- Sadece sessiz kalmak zorundasın.
Tom was right to keep silent.
- Tom sessiz kalmakta haklıydı.
Tom wanted Mary to be quiet.
- Tom Mary'nin sessiz olmasını istedi.
I told the children to be quiet, but they just kept on being noisy.
- Çocuklara sessiz olmalarını söyledim, fakat onlar gürültülü olmaya devam ettiler.
He didn't have the right to be silent.
- Onun sessiz olma hakkı yoktu.
Parents teach children to speak, children teach parents to be silent.
- Ebeveynler çocuklara konuşmayı öğretir, çocuklar ebeveynlere sessiz olmayı öğretir.
Please be quiet, baby is sleeping.
I hate silent movies.
- Sessiz filmlerden nefret ederim.
Do you like silent movies?
- Sessiz filmleri sever misin?
He was right to keep silent.
- O sessiz kalmakta haklıydı.
You have only to keep silent.
- Sadece sessiz kalmak zorundasın.
I didn't come to be silent.
- Ben sessiz olmak için gelmedim.
How many audiobooks do you have on your iPod?
- Senin iPodunda kaç tane seslikitabın var?
Do you often listen to audiobooks?
- Sık sık sesli kitaplar dinler misin?
At the tone, please record your message.
- Sinyal sesinde, lütfen mesajınızı kaydedin.
The piano has a good tone.
- Piyanonun iyi bir sesi var.
John was beating the drums loudly.
- John yüksek sesle davulları çalıyordu.
The musician beat his drums loudly.
- Müzisyen davulunu yüksek sesle çaldı.
She shouted at the top of her voice.
- Sesinin çıktığı kadar bağırdı.
They were all hoarse from shouting.
- Bağırmaktan sesleri kısıldı.
She called the kitten Jaguar.
- Kedi yavrusuna jaguardiye seslendi.
I heard someone call my name.
- Birinin adımı seslendiğini duydum.
He began to cry loudly.
- O, yüksek bir sesle ağlamaya başladı.
I could not stop myself from crying aloud.
- Yüksek sesle ağlamaktan kendimi alamadım.
How do I fix the volume?
- Ben sesi nasıl düzeltebilirim?
Can you please reduce the volume of the music?
- Lütfen müziğin sesini azaltır mısın?
An electric guitar doesn't sound the same as an acoustic one.
- Elektro bir gitar akustik bir gitar gibi ses vermez.
There was a scornful note in his voice.
- Sesinde küçümseyen bir ifade vardı.
Music is the silence between the notes.
- Müzik notalar arasındaki sessizliktir.