Sami o gün ayrılmayı planlıyordu.
- Sami planned to leave that day.
Kotava planlı bir dildir.
- Kotava is a planned language.
Planlanmış bir şeyim vardı.
- I had something planned.
Çok özel planlanmış bir şeyim var.
- I have something very special planned.
Tom Mary'nin aradığı krediyi vermeyi planlamış görünüyor.
- It seems that Tom had planned to give Mary the loan she had been looking for.
İşler planlandığı gibi gitmedi.
- Things didn't go as planned.