You are our advocate Tom.
- Sen bizim savunucumuzsun, Tom.
Sami is his daughter's biggest defender.
- Sami, kızının en büyük savunucusudur.
Emmanuel Macron is a staunch defender of the European Union.
- Emmanuel Macron, Avrupa Birliğinin sağlam bir savunucusudur.
Why are you so defensive?
- Neden bu kadar savunucusun?
Don't get defensive. I'm not blaming you.
- Savunucu olmayın. Sizi suçlamıyorum.
He advocated the reduction of taxes.
- Vergilerin azaltılmasını savundu.
He advocated abolishing class distinctions.
- O, sınıf ayrımlarının ortadan kaldırılmasını savundu.
Tom was defending himself.
- Tom kendini savunuyordu.
No one is defending my country.
- Kimse ülkemi savunmuyor.
I disapprove of what you say, but I will defend to the death your right to say it.
- Ben söylediğini doğru bulmuyorum fakat onu söyleme hakkını ölünceye kadar savunacağım.
Paris did her best to defend her liberties.
- Paris, özgürlüklerini savunmak için elinden geleni yaptı.
I will never forgive you because you did not stick up for me at the meeting.
- Beni toplantıda savunmadığın için seni asla affetmeyeceğim.