Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there.
- Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.
Tom's car got stuck in the mud.
- Tom'un arabası çamura saplandı.
Sami's stalker is in prison.
- Sami'nin sapığı hapiste.
The last thing Tom needs is another stalker.
- Tom'un ihtiyacı olan son şey başka bir sapık.
Roses have thorns on their stems.
- Güllerin saplarında dikenleri var.
The handle of the pitcher was broken.
- Sürahinin sapı kırıldı.
Here is a pan without handles.
- İşte sapsız bir tava.
Sami never deviated from that story.
- Sami asla o hikayeden sapmadı.
I don't want to deviate from the plan.
- Plandan sapmak istemiyorum.
Nor safe their dwellings were, for sapped by floods, / Their houses fell upon their household gods.
Both assaults carried on by sapping.
Bilge öğretmen özsu hakkında biliyordu.
- The wise teacher knew about the sap.
Reçine ve özsu arasındaki farkın ne olduğunu her zaman merak ediyorum.
- I'm always wondering what the difference is between resin and sap.
Bu son kemoterapi turu gerçekten onun enerjisini çökertti.
- That last round of chemo really sapped his energy.
Bu son kemoterapi turu gerçekten onun enerjisini çökertti.
- That last round of chemo really sapped his energy.