She wore a simple dress.
- O sade bir elbise giymişti.
It's just that simple.
- Bu sadece bu kadar basit.
They were plainly dressed.
- Onlar sade giyinmişlerdi.
Plain white paper will do.
- Sadece beyaz kağıt yeterli.
Only a few people understood me.
- Sadece birkaç kişi beni anladı.
Walking from the station to the house takes only five minutes.
- İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
This is just pure evil.
- Bu sadece saf kötülük.
Everything he told us was pure fabrication.
- Onun bize anlattığı her şey sadece uydurmaydı.
I'm just going to rest during the summer vacation.
- Yaz tatili sırasında sadece dinleneceğim.
Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
- Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
If you make a mistake, just cross it out neatly.
- Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.
Tom is just being modest.
- Tom sadece mütevazi oluyor.
Maybe Tom is just being modest.
- Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.
Sarah's young friends were starting to be scared. Only she kept her cool and reassured her friends.
- Sarah'nın genç arkadaşları korkmaya başladı. Sadece o soğukkanlılığını korudu ve arkadaşlarını rahatlattı.
Norwegian reggae is very cool. Simply excellent.
- Norveç Reggae'si çok harika. Sadece mükemmel.
I'm not naive, I'm just an optimist.
- Ben saf değilim, sadece iyimserim.
No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
- Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
It is exactly the same thing, just absolutely different.
- Bu tam olarak aynı şey, sadece tamamen farklı.
Tom just barely passed the test.
- Tom testi sadece zar zor geçti.
I caught a big fish yesterday with my bare hands.
- Dün sadece ellerimle büyük bir balık yakaladım.
I just got over a severe illness.
- Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.
My wife and I would just like to go home quietly.
- Karım ve ben sadece sessizce eve gitmek istiyoruz.
If you want me to be quiet, just ask.
- Sessiz olmamı istiyorsan, sadece iste.
He drinks his coffee black every time.
- O, her zaman kahvesini sade içer.
How would you like your coffee, black or with cream?
- Kahvenizi nasıl istersiniz, sade mi yoksa kremalı mı?
No, you are absolutely wrong. Tom is not radical but conservative. He just hates liberalism.
- Hayır, kesinlikle hatalısın. Tom radikal değil muhafazakardır. Sadece liberalizmden nefret ediyor.
I'm not a real fish, I'm just a mere plushy.
- Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece tamamen bir peluşum.
The mere sight of a dog made her afraid.
- Bir köpeğin sadece bakışı onu korkuttu.
She was merely stating a fact.
- O sadece bir gerçeği ifade ediyordu.
Don't look down on him merely because he is poor.
- Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.