Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
- Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
Jazz isn't dead, it just smells funny.
- Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
She was merely stating a fact.
- O sadece bir gerçeği ifade ediyordu.
Don't look down on him merely because he is poor.
- Sadece fakir olduğu için ona tepeden bakma.
From the standpoint of ecology, Antarctica should be reserved solely for research, not for tourism or for commercial exploration.
- Ekoloji açısından, Antarktika turizm için ya da ticari keşif için değil, sadece araştırma için korunmalıdır.
The pulao with meat is eight yuan. The vegetarian pulao is only four yuan.
- Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
Walking from the station to the house takes only five minutes.
- İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
This trip is purely for pleasure.
- Bu yolculuk sadece zevk içindir.
All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
- Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
Right now, Tom just wants to be left alone.
- Şu anda, Tom sadece yalnız bırakılmayı istiyor.
Please just leave me alone. I want to think.
- Lütfen sadece beni yalnız bırakın. Düşünmek istiyorum.
I simply adore reading.
- Ben sadece okumayı çılgıncasına seviyorum.
Patients often die simply because they yield to their diseases.
- Hastalar çoğunlukla sadece hastalıklarına boyun eğdikleri için ölürler.
Tom just barely passed the test.
- Tom testi sadece zar zor geçti.
Not only you but I also was to blame.
- Sadece sen değil aynı zamanda ben de suçlanacaktım.
Not only did I eat pilaf, but I also ate kebabs.
- Sadece pilav değil, kebap da yedim.
Why did I buy flowers? Why are you asking me such a question? I just bought them because I wanted to.
- Çiçekleri niçin mi satın aldım? Niçin bana böyle bir soru soruyorsun? Onları sadece almak istediğim için aldım.
I'm just trying to figure out why someone would do such a thing.
- Ben sadece birinin neden böyle bir şey yapacağını anlamaya çalışıyorum.
It was nothing but a joke.
- O sadece bir şakaydı.
She likes nothing but the best.
- O sadece en iyileri sever.
What I have learnt is not just the Chinese language, but something about the country itself as well.
- Sadece Çince dilini değil ama aynı zamanda ülkenin kendisi hakkında da bir şeyler öğrendim.
History is merely repeating itself.
- Tarih sadece kendini tekrarlıyor.
I read detective stories exclusively.
- Ben sadece dedektif hikayeleri okurum.
Penguins live almost exclusively in the Southern Hemisphere.
- Penguenler neredeyse sadece Güney Yarımküre'de yaşarlar.
We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
- Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
Her book is famous not only in England but also in Japan.
- Onun kitabı sadece İngiltere'de ünlü değil, Japonya'da da ünlü.
Strive only for self-interest and nothing else.
- Sadece kendi çıkarlarınız için çaba gösterin ve başka hiçbir şey yapmayın.
I just sell newspapers, nothing else.
- Ben sadece gazete satıyorum, başka bir şey satmıyorum.
The mere thought of a snake makes me shiver.
- Bir yılanı sadece düşünmek beni titretiyor.
I'm not a real fish, I'm just a mere plushy.
- Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece tamamen bir peluşum.
The king had only one child, and that was a daughter, so he foresaw that she must be provided with a husband who would be fit to be king after him.
- Kralın sadece bir çocuğu vardı ve o bir kızdı, bu yüzden ona ondan sonra kral olmak için uygun olacak bir koca temin edilmesi gerektiğini öngördü.
From the standpoint of ecology, Antarctica should be reserved solely for research, not for tourism or for commercial exploration.
- Ekoloji açısından, Antarktika turizm için ya da ticari keşif için değil, sadece araştırma için korunmalıdır.
He is not just interested, he's crazy about it.
- O onunla sadece ilgilenmiyor, ona deli oluyor.
Tom was just in Boston last week.
- Tom geçen hafta sadece Boston'daydı.
If and only if the ice-cream is vanilla flavour will Xiao Wang eat it.
- Xiao Wang eğer sadece vanilyalıysa dondurmayı yiyecek.
A is equivalent to B has the same meaning as A is true if and only if B is true.
- A B ye eşittir Eğer ve sadece B gerçekse A doğrudur. ile aynı anlamı vardır.
He will be only too glad to help you.
- Sadece ,sana yardım etmekten çok hoşnut olacak.
I went all the way to see her only to find her away from home.
- Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
You and Emet are the only ones still here.
- Hâlâ burada olanlar sadece sen ve Emet'sin.
The only two languages Tom can speak are French and English.
- Tom'un konuşabileceği iki dil sadece Fransızca ve İngilizcedir.
Drink water only when you are thirsty; drinking 8 glasses a day is only a myth.
- Sadece susadığında su iç; bir günde 8 bardak içmek efsanedir.
Use the highest heat settings only when you're ironing fabrics made of natural fibers like cotton or linen.
- Sadece pamuk ve keten gibi doğal liflerden yapılmış kumaşları ütülerken en yüksek ısı ayarlarını kullanın.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
I'm just a plain old office worker.
- Ben sadece düz eski bir ofis çalışanıyım.