She wore a simple dress.
- O sade bir elbise giymişti.
Tom ate plain and simple food.
- Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
Explain it in plain words.
- Onu sade bir dille açıklayın.
I'm just a plain office worker.
- Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.
This is just pure evil.
- Bu sadece saf kötülük.
This happened purely by accident.
- Bu sadece kazara oldu.
Would you please explain it more simply?
- Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
If you make a mistake, just cross it out neatly.
- Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.
Maybe Tom is just being modest.
- Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.
Tom is just being modest.
- Tom sadece mütevazi oluyor.
We just don't think it's cool.
- Biz sadece serin olduğunu düşünmüyoruz.
Sarah's young friends were starting to be scared. Only she kept her cool and reassured her friends.
- Sarah'nın genç arkadaşları korkmaya başladı. Sadece o soğukkanlılığını korudu ve arkadaşlarını rahatlattı.
I'm not naive, I'm just an optimist.
- Ben saf değilim, sadece iyimserim.
It was just absolutely unbelievable.
- O sadece kesinlikle inanılmazdı.
It is exactly the same thing, just absolutely different.
- Bu tam olarak aynı şey, sadece tamamen farklı.
Tom ate plain and simple food.
- Tom, sade ve basit bir yemek yedi.
Fadil got away with murder. Plain and simple.
- Fadıl cinayetten ceza almadı. Sade ve basit.
Only a few people understood me.
- Sadece birkaç kişi beni anladı.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
The mere thought of a snake makes me shiver.
- Bir yılanı sadece düşünmek beni titretiyor.
The mere sight of a dog made her afraid.
- Bir köpeğin sadece bakışı onu korkuttu.
Jazz isn't dead, it just smells funny.
- Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.
Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on.
- Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.
I caught a big fish yesterday with my bare hands.
- Dün sadece ellerimle büyük bir balık yakaladım.
Tom only does the bare minimum.
- Tom sadece en azını yapar.
How to merely get tea?
- Sadece çay nasıl alınır?
He said it merely as a joke.
- O, onu sadece bir şaka olarak söyledi.
I just got over a severe illness.
- Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.