sade'

listen to the pronunciation of sade'
Английский Язык - Турецкий язык

Определение sade' в Английский Язык Турецкий язык словарь

sober ayik, sarhos olmayan; ilimli, ölçülü; ciddi, agirbasli; yalin, sade, göste
ayıltmak
sober ayik, sarhos olmayan; ilimli, ölçülü; ciddi, agirbasli; yalin, sade, göste
(up ile) ayılmak
Турецкий язык - Турецкий язык
(Osmanlı Dönemi) Demir pası
SADE
(Osmanlı Dönemi) Sadakat, sıdk gibi mânâlara da gelir
SADE
(Osmanlı Dönemi) (Sayd. dan) Mâzi fiilidir. "Avlandı" mânâsındadır. ( dan) "Bağır, ilân et" mânâsına emirdir. Meydan okumak, âciz bırakmak mealinde ve i'caz yoluna işaret eder "sâd" diye okunur
sade
Süsü, gösterişi olmayan; yalın, gösterişsiz
sade
Yalın, süssüz, anlaşılır olan (üslup): "Lirik şiir en halis şairlerin elinde gayet sadedir."- Y. K. Beyatlı
sade
Yalın, süssüz, anlaşılır olan
sade
Yalnızca, yalnız, ancak, sadece
sade
Süsü, gösterişi olmayan, yalın, gösterişsiz: "İki ufak çocuk konuşarak gidiyor; hâlleri o kadar sade, o kadar sevimli ki, imrenmemek mümkün değil."- M. Ş. Esendal. Şekersiz (kahve). (sa: 'de) Yalnızca, yalnız, ancak, sadece: "Hem düşünmeli ki insan kısmı sade para ile doymaz."- R. N. Güntekin
sade
Şekersiz
sade birimler bölüğü
Birden dokuza kadar olan sayılar kümesi
sade kahve
İçine şeker konulmadan pişirilen Türk kahvesi
sade kek
İçine katkı ve süs maddesi katılmadan yapılan kek
MU'SADE
(Osmanlı Dönemi) (İ'sad. dan) Sımsıkı kapatılmış, kilitlenmiş olan
MÜ'SADE
(Osmanlı Dönemi) (İsad. dan ism-i mef'uldür) "Asadet-ül bab" denir ki; kapıyı kapadım, sımsıkı kilitledim demektir. Üzerlerine ateşin yakılıp fırın gibi kapısının kapanması ateşin şiddetini icab edeceğinden, Cehennemde azabların şiddet ve ebediyetinden kinayedir. (E.T
Английский Язык - Английский Язык

Определение sade' в Английский Язык Английский Язык словарь

sade
Alternative spelling of sadhe
Sade
{i} family name (Hebrew); Helen Folasade Adu (born 1959), famous English singer born in Nigeria
Sade
French writer of novels, plays, and short stories characterized by a preoccupation with sexual violence
Sade Adu
{i} hairdo named after Helen Folasade Adu where the hair is braided to the back of the head in one direction
Sade Adu
{i} Helen Folasade Adu (born 1959), famous English singer born in Nigeria
sade
French soldier and writer whose descriptions of sexual perversion gave rise to the term `sadism' (1740-1814)
Marquis de Sade
a French writer who was put in prison for his violent sexual actions. He wrote novels and plays about the sexual pleasure he got from hurting other people, and sadism, the word for this type of sexual pleasure, is based on his name (1740-1814). orig. Donatien-Alphonse-François, count de Sade born June 2, 1740, Paris, France died Dec. 2, 1814, Charenton, near Paris French novelist and philosopher. After abandoning a military career at the end of the Seven Years' War, he married and became involved in a life of debauchery and outrageous scandal with prostitutes and with local young people he abducted, for which he was repeatedly imprisoned, once narrowly escaping execution. Despite his noble birth, he supported the French Revolution, which he saw as representing political liberation on a level parallel to the sexual liberation he himself represented. He was twice sent to the insane asylum at Charenton (1789-90, 1801-14), where he would eventually die. He overcame boredom and anger in prison and the asylum by writing sexually graphic novels and plays. The 120 Days of Sodom (written 1785) was a tale of four libertines who kidnap victims for a nonstop orgy of perversion. In his most famous novel, Justine (1791), the heroine suffers because she fails to perceive that there is no moral God and that desire is the only reality. His other works include Philosophy in the Bedroom (1793) and Crimes of Passion (1800). His reputation and writings gave rise to the term sadism
count de Sade Donatien-Alphonse-François
orig. Donatien-Alphonse-François, count de Sade born June 2, 1740, Paris, France died Dec. 2, 1814, Charenton, near Paris French novelist and philosopher. After abandoning a military career at the end of the Seven Years' War, he married and became involved in a life of debauchery and outrageous scandal with prostitutes and with local young people he abducted, for which he was repeatedly imprisoned, once narrowly escaping execution. Despite his noble birth, he supported the French Revolution, which he saw as representing political liberation on a level parallel to the sexual liberation he himself represented. He was twice sent to the insane asylum at Charenton (1789-90, 1801-14), where he would eventually die. He overcame boredom and anger in prison and the asylum by writing sexually graphic novels and plays. The 120 Days of Sodom (written 1785) was a tale of four libertines who kidnap victims for a nonstop orgy of perversion. In his most famous novel, Justine (1791), the heroine suffers because she fails to perceive that there is no moral God and that desire is the only reality. His other works include Philosophy in the Bedroom (1793) and Crimes of Passion (1800). His reputation and writings gave rise to the term sadism
marquis de sade
Sade: French soldier and writer whose descriptions of sexual perversion gave rise to the term `sadism' (1740-1814)
Турецкий язык - Английский Язык

Определение sade' в Турецкий язык Английский Язык словарь

sade
simple

She wore a simple dress. - O sade bir elbise giymişti.

Tom ate plain and simple food. - Tom, sade ve basit bir yemek yedi.

sade
plain

Explain it in plain words. - Onu sade bir dille açıklayın.

I'm just a plain office worker. - Ben sadece düz bir ofis çalışanıyım.

sade
pure

This is just pure evil. - Bu sadece saf kötülük.

This happened purely by accident. - Bu sadece kazara oldu.

sade bir şekilde
simply

Would you please explain it more simply? - Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?

sade
sober
sade
bald
sade ve süssüz
austere
sade
severly
sade
single-minded
sade
low-key
sade
severest
sade
neat

If you make a mistake, just cross it out neatly. - Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.

sade
naked
sade
unornamented
sade
(Konuşma Dili) in black and white
sade
modest

Maybe Tom is just being modest. - Belki de Tom sadece mütevazi davranıyor.

Tom is just being modest. - Tom sadece mütevazi oluyor.

sade
austerity
sade
severer
sade
cool

We just don't think it's cool. - Biz sadece serin olduğunu düşünmüyoruz.

Sarah's young friends were starting to be scared. Only she kept her cool and reassured her friends. - Sarah'nın genç arkadaşları korkmaya başladı. Sadece o soğukkanlılığını korudu ve arkadaşlarını rahatlattı.

sade
naive

I'm not naive, I'm just an optimist. - Ben saf değilim, sadece iyimserim.

sade
(Argo) bog standard
sade
literal
sade
absolute

It was just absolutely unbelievable. - O sadece kesinlikle inanılmazdı.

It is exactly the same thing, just absolutely different. - Bu tam olarak aynı şey, sadece tamamen farklı.

sade
clear-cut
sade
singleminded
sade
without sugar
sade
restrained
sade (kahve)
(Gıda) black
sade (yiyecek)
plain
sade ilmik
half hitch
sade kahve
(Gıda) black coffee
sade omlet
(Gıda) plain omelette
sade pilav
(Gıda) plain pilaf
sade ve süssüz
spartan
sade ve ucuz
frugal
sade yağ
(Gıda) plain butter
sade ve basit
simple

Tom ate plain and simple food. - Tom, sade ve basit bir yemek yedi.

Fadil got away with murder. Plain and simple. - Fadıl cinayetten ceza almadı. Sade ve basit.

sade
only

Only a few people understood me. - Sadece birkaç kişi beni anladı.

The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known. - Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.

sade
mere

The mere thought of a snake makes me shiver. - Bir yılanı sadece düşünmek beni titretiyor.

The mere sight of a dog made her afraid. - Bir köpeğin sadece bakışı onu korkuttu.

sade
artless
sade
just

Jazz isn't dead, it just smells funny. - Caz ölmedi, sadece komik kokuyor.

Tickets are valid for just two days, including the day they are purchased on. - Biletler, alındığı gün de dahil olmak üzere sadece iki gün geçerlidir.

sade
bare

I caught a big fish yesterday with my bare hands. - Dün sadece ellerimle büyük bir balık yakaladım.

Tom only does the bare minimum. - Tom sadece en azını yapar.

sade
frugal
sade
unmixed
sade
merely

How to merely get tea? - Sadece çay nasıl alınır?

He said it merely as a joke. - O, onu sadece bir şaka olarak söyledi.

sade
unsophisticated
sade
homely
sade
simple, plain, unadorned; unaffected, unpretentious
sade
simplificative
sade
russet
sade
rustic
sade
austere
sade
chaste
sade
(coffee) that's drunk black and unsweetened
sade
unadorned
sade
frugally
sade
severe

I just got over a severe illness. - Ben sadece ağır bir hastalık atlattım.

sade
plain; simple; pure; austere, modest; unmixed, neat; unadorned, unornamented; (kahve) black, without sugar
sade
stark
sade
homespun
sade
only, solely, merely, just
sade ayin
low mass
sade bir biçimde
singlemindedly
sade bir biçimde
plain
sade bir halde
austerely
sade bir hayatı olmak
rusticate
sade bir şekilde
elementarily
sade bir şekilde
chastely
sade birimler bölüğü math. the units place
(in a decimal number)
sade dil
plain language
sade giyimli
plain-clothed
sade göz
(Hayvan Bilim, Zooloji) simple-eye
sade karbonlu çelik
plain carbon steel
sade olmayan
daggy
sade suya
(a food) which has no fat, oil, or butter added to it
sade vatandaş
(Konuşma Dili) simple citizen
sade ve basit
honest to goodness
sade ve basit
honest to god
sade çikolata
plain chocolate
omlet sade
(Gıda) omelette plain
ta ki so that even: En sade bir üslupla yazdı, ta ki en aptal okuyucu anlasın. H
in the simplest of styles, so that even the stupidest reader might understand it
ıki paket sade çikolata rica ediyorum
I would like two bars of plain chocolate