sağlar

listen to the pronunciation of sağlar
Турецкий язык - Английский Язык
allows for
provides for
enables

His salary enables him to live in comfort. - Maaşı onun konfor içinde yaşamasını sağlar.

The property left him by his father enables him to live in comfort. - Babası tarafından ona bırakılan servet onun rahat bir şekilde yaşamasını sağlar.

allows

Truth is like the sun! It allows us to see everything, but does not let us observe it. - Gerçek güneş gibidir! Her şeyi görmemizi sağlar, ancak gözlemlememize izin vermez.

The Eurail pass allows for unlimited travel inside Europe. - Eurail geçişi, Avrupa'da sınırsız seyahat imkanı sağlar.

sağ
right

In America cars drive on the right side of the road. - Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.

Did the error occur right from the start or later on? - When? - Hata baştan sağda mı yoksa sonradan mı meydana geldi? - Ne zaman?

sağ
alive

I know you're upset about your car being totaled, but you weren't injured and you should be thankful to be alive. - Arabanın parçalanması hakkında üzgün olduğunu biliyorum fakat yaralanmadın ve sağ olduğuna şükretmelisin.

Tom escaped the gun battle alive and well. - Tom silahlı çatışmadan sağ salim kaçtı.

sağla
provide

The government will provide interest-free loans to firms that participate in the program. - Hükümet programa katılan firmalara faizsiz kredi sağlayacak.

I am able to provide food and clothes for my family. - Ben ailem için yiyecek ve giyecekler sağlayabilirim.

sağ
abate
sağ
(Otomotiv) direction indicator
sağ
(Politika, Siyaset) the right

I took the right fork of the road. - Yolun sağ çatalına gittim.

The rightmost lane is now under construction. - En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.

sağ
pure

The air by the sea is pure and healthy. - Deniz havası saf ve sağlıklıdır.

sağ
living

The poor girl made a living by selling flowers. - Zavallı kız, çiçek satarak geçimini sağladı.

What does Tom do for a living? - Tom geçimini neyle sağlar?

sağ
able-bodied
sağ
dexter
sağla
made available to
sağla
enable to be
sağla
{f} enabling
sağla
{f} stand by
sağla
{f} supply

Supply me with this information as soon as possible. - En kısa sürede bana bu bilgiyi sağlayın.

Can you supply me with everything I need? - İhtiyacım olan her şeyi bana sağlayabilir misin?

sağla
provide for

Young as he is, he has a large family to provide for. - O,genç olduğu için,geçimini sağlayacak büyük bir aileye sahip.

They had a lot of children to provide for. - Onların, geçimini sağlayacak bir sürü çocukları vardı.

sağla
make available to
sağla
{f} provided

She provided for her old age. - Onun yaşlılığında geçimini sağladı.

He provided them with food. - O, onlara yiyecek sağladı.

sağla
employ

Japanese companies generally provide their employees with uniforms. - Japon şirketleri genellikle çalışanlarına üniforma sağlar.

The company provides health care and life insurance benefits for all of its employees. - Şirket tüm çalışanları için sağlık bakımı ve hayat sigortası avantajları sağlar.

sağla
provide with
sağla
enable to
sağla
lay on
sağla
supply with
sağla
{f} supplying

They were accused of supplying arms to terrorists. - Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.

sağ
right, (someone, something) who/which is on the right-hand side, dexter
sağ
right, the right-hand side
sağ
right hand

Raise your right hand. - Sağ elinizi kaldırın.

Tom is left-handed, but he writes with his right hand. - Tom solaktır, ancak sağ eliyle yazar.

sağ
alive; sound, healthy; unadulterated, unmixed, pure katkısız
sağ
right wing

I have a right wing neighbor. - Sağ görüşlü bir komşum var.

sağ
offside
sağ
right in

If you turn right, City Hall will be right in front of you. - Belediye binası, sağa dönünce hemen karşınızda.

Sami fired right into Layla's head. - Sami, Leyla'nın kafasının sağına doğru ateş etti.

sağlarlar
provide that
sağ
pol. rightist, right-wing
sağ
pol. right wing
sağ
hoof
sağ
whole

She prepares wholesome meals for her family. - Ailesi için sağlıklı yemekler hazırlar.

You're young. You have your whole life ahead of you. - Sen gençsin. Senin önünde sağlıklı bir hayat var.

sağla
supplies

The river supplies cities and villages with water. - Nehir şehirlere ve köylere su sağlar.

This school supplies textbooks to its students. - Bu okul kendi öğrencilerine ders kitabı sağlamaktadır.

sağla
procure
sağla
providewith
sağla
enable

The new subway enables me to get to school in 20 minutes. - Yeni metro 20 dakika içinde okula gitmemi sağlamaktadır.

The property left him by his father enables him to live in comfort. - Babası tarafından ona bırakılan servet onun rahat bir şekilde yaşamasını sağlar.

sağla
providefor
sağla
enableto
sağla
layon
Турецкий язык - Турецкий язык
sağlar
Избранное