Don't listen to him, he's talking nonsense.
- Onu dinleme, o saçma sapan konuşuyor.
That's nonsense. Nobody but a fool would believe it.
- O çok saçma. Bir aptalın dışında ona kimse inanmaz.
Absolutely nonsensical things happen in this world.
- Kesinlikle bu dünyada saçma sapan şeyler oluyor.
He was so drunk, his explanations were nonsensical.
- O çok sarhoştu, onun açıklamaları saçma sapandı.
Many great scientists had thought about absurd things.
- Pek çok büyük bilim adamları saçma şeyler hakkında düşünmüştür.
It is absurd to believe that young children can run faster than policemen.
- Şu genç çocukların polislerden daha hızlı koşabileceğine inanmak saçmadır.
I need to ask you a silly question.
- Sana saçma bir soru sormalıyım.
How can you say such a silly thing?
- Nasıl bu kadar saçma bir şey söyleyebilirsin?
Aren't you being just a little unreasonable?
- Sadece biraz saçma davranmıyor musun?
Don't bother your parents with such a trivial thing.
- Anne babanı böyle saçma bir şeyle rahatsız etme.
Writing with chalk is trivial.
- Tebeşirle yazmak saçmadır.
Apocryphal stories are the most fun variety of bullshit.
- Uydurma hikayeler en eğlenceli saçmalık türüdür.
As with all things, take from this video any wisdom that is useful, and discard the bullshit.
- Her şeyde olduğu gibi, bu videodan yararlı olan her türlü bilgeliği alın, ve saçmalığı atın.
The sentence is senseless, but correct.
- Bu cümle saçma ama hatasız.
It is foolish of him to pay for it again.
- Yeniden ödeyerek saçmalık etti.
How could you make such a foolish mistake?
- Nasıl böyle saçma bir hata yapabilirsin?
His essay is rubbish.
- Onun denemesi saçmalık.
My good books barely sold anything, while the trash I wrote made me rich.
- Yazdığım saçma kitap beni zengin yaparken iyi kitaplarım zar zor bir şeyler sattı.
Isn't buying paintings for the office a little frivolous?
- Ofis için resim satın almak biraz saçma değil mi?
Apocryphal stories are the most fun variety of bullshit.
- Uydurma hikayeler en eğlenceli saçmalık türüdür.
I got it, so no bullshit, okay?
- Anladım, bu yüzden saçmalık yok, değil mi?
Tom's story is preposterous.
- Tom'un hikayesi çok saçma.
Obviously, such arguments are preposterous.
- Açıkçası, bu tür tartışmalar çok saçma.
Stop it. You're being ridiculous.
- Kes şunu. Saçmalıyorsun.
Whoever told you such a ridiculous story?
- Böylesine saçma bir hikayeyi sana kim anlattı?
They must be crazy to believe such nonsense.
- Onlar böyle saçmalıklara inanmak için deli olmalılar
Sami's lies got bigger and more outlandish.
- Sami'nin yalanları daha büyük ve daha saçma.