I have no interest in ordinary people.
- Benim sıradan insanlara hiç ilgim yok.
She is no ordinary student.
- O sıradan bir öğrenci değil.
Religion is the metaphysics of the common people.
- Din sıradan insanların metafiziğidir.
It is quite common for him to say so.
- Onun öyle söylemesi çok sıradandır.
A casual remark can hurt someone.
- Sıradan bir uyarı birine zarar verebilir.
Tom tried to sound casual.
- Tom sıradan görünmeye başladı.
To become popular, you need to be mediocre.
- Popüler olmak için sıradan olmalısın.
That was a mediocre movie with mediocre actors.
- O sıradan oyuncularla sıradan bir filmdi.
He always dresses very casually, and doesn't care about color or style.
- O her zaman çok sıradan giyinir ve renk veya stille ilgilenmez.
Tom dressed casually.
- Tom sıradan giyinmişti.
I'm just an average girl.
- Ben sadece sıradan bir kızım.
The meaning of an average man's life consists in three things: eating, drinking, and fucking.
- Sıradan bir erkeğin yaşam amacı üç şeyden oluşur: yeme, içme ve yiyişme.
We had a dinner of a kind at the cheap restaurant.
- Ucuz bir restoranda sıradan bir akşam yemeği yedik.
The women in this film are dressed in a very conventional way.
- Bu filmdeki kadınlar çok sıradan bir şekilde giyinmişler.
They became acquainted with the routine.
- Sıradan işlerle tanıştılar.
These are just routine questions we ask everyone.
- Bunlar sadece herkese sorduğumuz sıradan sorular.
I'm just a regular office worker.
- Ben sadece sıradan bir ofis çalışanıyım.
Extraordinary things never happen in simple and ordinary ways.
- Olağanüstü şeyler asla basit ve sıradan yollarla gerçekleşmez.
Maria is a very polite, simple girl.
- Maria çok kibar, sıradan bir kız.