sınırda

listen to the pronunciation of sınırda
Турецкий язык - Английский Язык
(Tıp) borderline

Layla suffered from borderline personality disorder. - Leyla, sınırdaki kişilik bozukluğundan muzdaripti.

nearly; not clearly on one side or the other of a border or boundary, ambiguous

I would rather hire a talented layman than a university graduate with borderline qualifications.

A boundary or accepted division; a border

She lives on the borderline between reality and madness.

Showing bad taste

Your borderline remarks about my aunt's dress destroyed my evening.

{s} on the edge, approaching the limit; questionable; on the border between to areas
The borderline between two different or opposite things is the division between them. a task which involves exploring the borderline between painting and photography
a line that indicates a boundary
{i} limit, boundary
of questionable or minimal quality; "borderline grades"; "marginal writing ability
Something that is borderline is only just acceptable as a member of a class or group. Some were obviously unsuitable and could be ruled out at once. Others were borderline cases
of questionable or minimal quality; "borderline grades"; "marginal writing ability"
sınır
frontier

In the 1880's, this was a harsh frontier town. - 1880'lerde burası haşin bir sınır kasabasıydı.

Many families left to make a new life on the frontier. - Birçok aile sınırda yeni bir hayat kurmak için ayrıldı.

sınır
boundary

The Rhine is the boundary between France and Germany. - Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.

This river forms the boundary between the two prefectures. - Bu nehir, iki il arasındaki sınırı oluşturur.

sınır
verge
sınır
border

Border fights were common. - Sınır kavgaları yaygındı.

The army is in the north to protect the border. - Ordu sınırı korumak için kuzeydedir.

sınır
limit

In towns, speed is limited to 50 km/h. - Şehirlerde, hız saatte 50 km ile sınırlıdır.

The limits of my language mean the limits of my world. - Benim dil sınırlarım benim dünyamın sınırları anlamına gelir.

sınırda olan
frontier
sınırda oturan kimse
borderer
sınırda tarife koruma
(Hukuk) tariff protection at the border
sınırda yaşayan kimse
frontiersman
sınır
limitation

Though Tom's English seems quite good at times, he doesn't seem to know his limitations and it's impossible to convince him that he's wrong when he makes a mistake. - Tom'un İngilizcesi zaman zaman oldukça iyi görünsede, o sınırlarını biliyor gibi görünmüyor ve o bir hata yaptığında onu hatalı olduğuna ikna etmek imkansızdır.

She knows her limitations. - O, kendi sınırlarını bilir.

sınır
(İnşaat) fringe
sınır
{i} bound

The Rhine is the boundary between France and Germany. - Ren, Fransa ve Almanya arasındaki sınırdır.

This limited express is bound for Sendai. - Bu sınırlı ekspres Sendai'ye gider.

sınır
March
sınır
border; frontier; boundary, limit; division
sınır
demarkation
sınır
(Bilgisayar) limit to

There is a limit to how much one can tolerate. - Birinin ne kadar tahammül edeceğine dair bir sınır var.

There is no limit to human progress. - İnsanlığın ilerlemesi için sınır yoktur.

sınır
threshold
sınır
edging
sınır
(Bilgisayar) limit of
sınır
division
sınır
tether
sınır
strip
sınır
(Ticaret) measures
sınır
(Politika, Siyaset) entry
sınır
outskirts
sınır
(Politika, Siyaset) district
sınır
(İnşaat) contour
sınır
margin

The political party crossed the margin of five percent in the first polls. - Siyasi parti ilk anketlerde yüzde beş sınırını geçti.

sınır
border line
sınır
measure
sınır
extreme
sınır
boundary line
sınır
borderline

Layla suffered from borderline personality disorder. - Leyla, sınırdaki kişilik bozukluğundan muzdaripti.

sınır
boundary, limit
sınır
extremity
sınır
bourn
sınır
(Hukuk) border, entry, limit, frontier, boundary
sınır
deadline

Tom has a deadline to meet. - Tom'un buluşmak için zaman sınırı var.

sınır
compass
sınır
stint
sınır
frontier, border
sınır
border , boundary , limit
sınır
bourne
sınır
confine

Your boundaries don't confine me. - Sizin sınırlar beni tutmaz.

Soccer is not necessarily confined to men. - Futbol zorunlu olarak erkeklerle sınırlı değildir.

sınır
butting
sınır
borderland
sınır
skirting
sınır
watershed
sınır
line of demarcation
sınır
circumscription
sınır
purlieu
sınır
pale
sınır
confines
sınır
bounds

I'm sorry, I didn't mean to overstep my bounds. - Üzgünüm, sınırımı aşmak istemedim.

The police established that Dan acted within the bounds of self-defense. - Polis, Dan'in kendini savunma sınırları içinde hareket ettiğini tespit etti.

sınırda
Избранное