Taking slaves from Africa to the United States was very risky.
- Köleleri Afrika’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne getirmek çok riskliydi.
I don't want to do anything risky.
- Riskli bir şey yapmak istemiyorum.
This is risky and dangerous.
- Bu riskli ve tehlikeli.
Do you like taking part in this dangerous experiment?
- Bu riskli deneye katılmak ister misin?
Your life is in jeopardy.
- Yaşamın risk altında.
Tom decided to take a chance.
- Tom riski göze almaya karar verdi.
Take your chance, and do it.
- Riskini al ve onu yap.
The directors were reluctant to undertake so risky a venture.
- Yönetim kurulu üyeleri çok riskli bir girişimi üstlenmeye isteksiz.
This is risky and dangerous.
- Bu riskli ve tehlikeli.
They risked their lives on the dangerous trip.
- Tehlikeli yolculukta hayatlarını riske attılar.
He doesn't mind risking his life.
- O, hayatını riske atmayı umursamaz.
Why am I risking my life to help Tom?
- Neden Tom'a yardım etmek için hayatımı riske ediyorum?
Tommy did not want to run the risk of losing his job.
- Tommy, işini kaybetme riskini göze almadı.
I hate to run the risk, but I have no choice.
- Riske girmekten nefret ederim ama hiç seçeneğim yok.
It may prove to be a risky adventure.
- Riskli bir macera olduğunu kanıtlayabilir.
Taking regular exercise, coupled with a healthy diet, reduced the risk of several types of cancer.
If there is a 25% chance of running over schedule, costing you a $100 out of your own pocket, that might be a risk you are willing to take. But if you have a 5% chance of running overschedule, knowing that there is a $10,000 penalty, you might be less willing to take that risk.
England captain David Beckham has warned Wayne Rooney not to risk his long-term future by rushing his return from injury.
Bunu riske atmaktan başka seçeneğimiz yok.
- We have no choice but to risk it.
Hayatımı riske atmak istemem.
- I don't want to risk my life.
Onu başarmak için kendini tehlikeye atmak zorunda kalacaksın.
- In order to achieve that, you'll have to take risks.
Bunu yaptırmak için kendini tehlikeye atmak zorundasın.
- In order to get it done, you'll have to take risks.
Tom romantizme çevirmeye çalışarak Mary ile arkadaşlığını riske etmek istemedi.
- Tom didn't want to risk his friendship with Mary by trying to turn it into a romance.
Başarılı olmak istersen bir sürü risk almak zorundasın.
- If you want to succeed, you have to take a lot of risks.
Fazla kazanmak için fazla risk almak zorundasın.
- You have to risk big in order to win big.
Bir yanlış anlaşılmayı göze almak istemiyorum.
- I didn't want to risk a misunderstanding.
Masum birini mahkum etmektense suçlu bir adamı kurtarmayı göze almak daha iyidir.
- It is better to risk saving a guilty man than to condemn an innocent one.
Tom Mary'yi kurtarmak için hayatını riske attı.
- Tom risked his life to save Mary.
Böyle bir riske girmek istemiyorum.
- I don't want to run such a risk.
Bazı fotoğraflar ölüm tehlikesi altında çekildi.
- Some of the photos have been taken at the risk of life.
Bu riskli ve tehlikeli.
- This is risky and dangerous.