Onu yapmaman için çok sayıda sebepler var.
- There are a good many reasons why you shouldn't do it.
Onun istifa etmesi için bir sebep yok.
- There is no reason why he should resign.
Önerin makul görünüyor.
- Your suggestion seems reasonable.
Onu icat eden profesör, üniversiteden makul bir ücret hakkına sahip
- The professor who invented it has the right to reasonable remuneration from the university.
Gitmiyorum.çünkü,diğer nedenler arasında,param yok.
- I am not going, because, among other reasons, I don't have money.
Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.
- Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering.
Gerekçelerini anlıyorum.
- I understand your reasons.
Üvey annemle hiç tartışmadım veya o bana gerekçeler vermedi.
- I never argued with my stepmother, nor she gave me the reasons.
Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
- This is an elementary error of reasoning.
Bu akıl yürütme gerçekten delice.
- This reasoning is really insane.
Önerin mantıklı görünüyor.
- Your suggestion seems reasonable.
Daha mantıklı olmalısın.
- You should be more reasonable.
O, benim önerimin mantıklı olduğunu kabul etti.
- She allowed that my offer was reasonable.
Daha mantıklı olmalısın.
- You should be more reasonable.
Bu akıl yürütme ile ilgili temel bir hatadır.
- This is an elementary error of reasoning.
Bu akıl yürütme gerçekten delice.
- This reasoning is really insane.
Gençliğinin bittiğini düşünmek için iyi bir nedenin olabilir.
- You may have good reason to think that your youth is over.
Bir sarhoşu ikna etmeye çalışmak imkansızdır.
- It's impossible to reason with a drunk.
Şu an onların fikirlerini yermek kolay, fakat onlar o zaman epey haklı göründü.
- It's easy to lampoon their ideas now, but they seemed quite reasonable at the time.
Tom kalma sebebi bulmak için elinden geleni yaptı.
- Tom did his best to find a reason to stay.
Söylediği gerekçeyi anlamak zor.
- The reason which he gave is hard to understand.
Tom kalma sebebi bulmak için elinden geleni yaptı.
- Tom did his best to find a reason to stay.
Onu niçin uygulamamam gerektiğinin sebebini anlamıyorum.
- I see no reason why I shouldn't put it into practice.
İlerde bunu tartışmak için sebep olmadığını anlıyorum.
- I see no reason to discuss it further.
O oldukça makul bir fiyat.
- That's a fairly reasonable price.
Buradaki fiyatlar oldukça makul.
- The prices here are quite reasonable.
And the specific distinction between man and beast is now, strictly speaking, no longer reason (the lumen naturale of the human animal) but science….
to reason out the causes of the librations of the moon'''.
to reason down a passion.
I reasoned the matter with my friend.
proof, more or less decisive, for an opinion or a conclusion.
I was promised, on a time, To have reason for my rhyme.