İhtiyacımız olan bir kaldıraç.
- What we need is leverage.
Bir yatırımcı grup firmanın kaldıraçlı satın alımını deniyor.
- An investors' group is attempting a leveraged buy-out of the firm.
Bazı ülkelerde, birinin kendi işini bile kamuya bırakamaması oldukça saçmadır.
- It is rather ridiculous that, in some countries, a person cannot even release their own work into the public domain.
Güneşli havaya rağmen, hava oldukça serindi.
- In spite of the sunny weather, the air was rather chilly.
Eğer ikinci dilinden anadiline çeviri yaparsan, bu durumun tersine tercihen, hata yapma olasılığın daha az olur.
- If you translate from your second language into your own native language, rather than the other way around, you're less likely to make mistakes.
İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.
- I don't feel good or rather, I feel terrible.
O daha doğrusu bir idealist.
- She is rather an idealist.
Taşı bir manivela vasıtasıyla kaldırdılar.
- They lifted the rock by means of a lever.
Yaşlı amcam ve halam ikisi de epey katı ahlakçıdır.
- My elderly uncle and aunt are both rather straitlaced.
Eğer ikinci dilinden anadiline çeviri yaparsan, bu durumun tersine tercihen, hata yapma olasılığın daha az olur.
- If you translate from your second language into your own native language, rather than the other way around, you're less likely to make mistakes.
Etkisi önemli belirleyiciler alandaki yazarlar ya da makalelerin sayısı değil daha ziyade atıf yoğunluğu ve edebiyat yaş göstergesiydi.
- The key determinants in impact are not the number of authors or articles in the field but, rather the citation density and the age of the literature cited.
Bir öğretmenden daha ziyade bir yazarım.
- I am a writer rather than a teacher.
Muzu elmadan daha çok tercih ederim.
- I prefer bananas rather than apples.
Bir insanın değeri onun sosyal konumundan daha çok onun karakteriyle değerlendirilmelidir.
- A man's worth should be judged by his character rather than by his social position.
Ayar kolunu yukarı doğru hareket ettirerek koltuk yüksekliğini ayarlayabilirsiniz.
- You can adjust the seat height by moving the adjustment lever up.
Mutlu olmak her şeyin mükemmel olduğu anlamına gelmez fakat aksine eksikliklerin ötesine bakmaya karar vermenizdir.
- Being happy doesn't mean that everything is perfect, but rather that you've decided to look beyond the imperfections.
O benim oğlum değil, aksine, ben onun babasıyım.
- He's not my son, rather, I'm his father.
Arabamız oldukça eski ama onlarınki de öyle.
- Our car is rather old, but so is theirs.
Öylesine haksız bir şey yapmaktansa ölmeyi tercih ederim.
- I would rather die than do such an unfair thing.
Yüzmeye gitmeyi tercih ederim.
- I'd rather go swimming.
Sahile gitmektense dağlara gitmeyi tercih ederim.
- I would rather go to the mountains than to the beach.
Doğrusunu istersen, domates sebze değildir, bilakis meyvedir.
- Strictly speaking, tomatoes aren't vegetables, but rather fruits.
She didn't go along, but rather went home instead.
That was a killer, said Chris. I'd rathered die in St. Bernard than spent one minute over there. I would have rathered the storm, shaking with the wind and rain hitting in the boat for an eternity than spending any time there.
This melon is rather tasteless, especially compared to the one we had last time.
Firstly, I continue to base most species treatments on personally collected material, rather than on herbarium plants.
I didn't want to leave. Or rather I did, just not alone.
... Anand play, or, rather, attempt to play, Cordy using a game controller. ...
... not retaining bloated Cold War era stockpiles, but rather we're moving in the direction of ...