I completed the university course comfortably.
- Üniversite sürecini rahatlıkla tamamladım.
The eye doesn't see beyond its own comfort level.
- Göz kendi rahatlık düzeyinin ötesini görmez.
There was a large stove that gave lovely warmth and coziness.
- Güzel sıcaklık ve rahatlık veren büyük bir soba vardı.
Tom was sitting in an easy chair, watching TV.
- Tom televizyon izlerken rahat bir koltukta oturuyordu.
This easy chair is quite comfortable.
- Bu basit sandalye oldukça rahattır.
Tom found the chair quite comfortable.
- Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.
Everybody feels comfortable with him.
- Herkes onunla birlikte rahat hisseder.
I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese.
- Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.
I never felt at ease in my father's company.
- Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
I feel more comfortable behind the wheel.
- Direksiyonun arkasında daha rahat hissediyorum.
Tom found the chair quite comfortable.
- Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.
He lives in a little cozy house.
- Küçük rahat bir evde yaşıyor.
He lives in a cozy little house.
- O, rahat küçük bir evde yaşar.
If indifference is the kiss of death for a relationship, then complacency is the kiss of death for a business.
- İlgisizlik bir ilişki için ölüm öpücüğü ise öyleyse rahatlık bir iş için ölüm öpücüğüdür.
John's parents seemed relieved to hear that his plane was on time.
- John'un ebeveynleri uçağın zamanında geldiğini duydukları için rahatlamış gibi görünüyorlardı.
I am very much relieved to know that.
- Onu bildiğim için çok rahatladım.
Tom won the race easily.
- Tom yarışı rahat kazandı.
This sofa can seat three people easily.
- Bu kanepeye rahatlıkla üç kişi oturtulabilir.
She's always very calm and relaxed.
- O her zaman çok sakin ve rahat.
Fadil took a shower to calm his nerves down.
- Fadıl sinirlerini rahatlatmak için duş aldı.
Luxury and convenience do not equate to happiness.
- Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.
Relax, you're doing fine.
- Rahatla, iyi gidiyorsun.
Just relax. Everything's going to be all right.
- Sadece rahatla her şey yoluna girecek.
It must bother you to have taken a bad master. I'm stupid too. So, it's all right.
- Kötü bir öğretmene sahip olmak sizi rahatsız ediyor olmalı. Ben de aptalım. Öyleyse, tamam.
Everybody wants to live in comfort.
- Herkes rahat bir şekilde yaşamak istiyor.
The property left him by his father enables him to live in comfort.
- Babası tarafından ona bırakılan servet onun rahat bir şekilde yaşamasını sağlar.
She had an unassuming air that put everyone at ease.
- Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
I never felt at ease in my father's company.
- Babamın şirketinde asla rahat hissetmedim.
The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace!
- Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!
Tom looks relaxed and rested.
- Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.
I felt out of place in the expensive restaurant.
- Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim.
The actor displayed a loosey–goosey attitude.
She had an unassuming air that put everyone at ease.
- Onun herkesi rahatlatan alçakgönüllü bir havası vardı.
I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese.
- Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.
Where we can talk undisturbed?
- Nerede rahat konuşabiliriz?
Very few places on our earth remain undisturbed by civilization.
- Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.
During the bubble, people dreamt of a life of leisure.
- Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.
May I use the phone? Please feel free.
- Telefonu kullanabilir miyim? Lütfen rahat olun.
Sami could move freely around the prison.
- Sami cezaevinde rahatça dolaşabilirdi.
Work quietly lest you disturb others.
- Başkalarını rahatsız etmemek için sessizce çalışın.