I'm beginning to feel at ease when I speak in Chinese.
- Çince konuştuğumda içim rahat hissetmeye başlıyorum.
Tom couldn't seem to put Mary at ease.
- Tom dün gece Mary'yi rahat ettiriyor gibi görünmüyordu.
Are people comfortable? No.
- İnsanlar rahat mı? Hayır.
I feel more comfortable behind the wheel.
- Direksiyonun arkasında daha rahat hissediyorum.
She didn't feel comfortable with my friend.
- O benim arkadaşımla birlikte rahat hissetmedi.
Tom found the chair quite comfortable.
- Tom sandalyeyi gayet rahat buldu.
I'll do whatever I can to make it easy for you.
- Seni rahat ettirebilmek için elimden gelen her şeyi yaparım.
Two women are taking it easy on a bench in the park.
- İki kadın parktaki bir bankta rahat ediyorlar.
He lives in a cozy little house.
- O, rahat küçük bir evde yaşar.
He lives in a little cozy house.
- Küçük rahat bir evde yaşıyor.
Calm down and be cool.
- Sakin ol ve rahat ol.
Tom was relieved to hear that Mary had arrived home safely.
- Tom Mary'nin güvenli şekilde eve vardığını duyduğunda rahatladı.
I felt very relieved when I heard the news.
- Haberi duyduğumda çok rahatladım.
This sofa can seat three people easily.
- Bu kanepeye rahatlıkla üç kişi oturtulabilir.
Tom won the race easily.
- Tom yarışı rahat kazandı.
She's always very calm and relaxed.
- O her zaman çok sakin ve rahat.
They say that music soothes the savage beast, but for me personally, it neither relaxes me nor calms me.
- Onlar müziğin vahşi canavarı sakinleştirdiğini söylüyorlar ama benim için şahsen, o beni ne rahatlatıyor ne de sakinleştiriyor.
Luxury and convenience do not equate to happiness.
- Lüks ve rahatlık mutluluğa eşit değildir.
Relax, you're doing fine.
- Rahatla, iyi gidiyorsun.
Just relax. Everything's going to be all right.
- Sadece rahatla her şey yoluna girecek.
Don't worry. Everything's going to be all right.
- İçin rahat olsun, her şey yoluna girecek.
I want to live in comfort.
- Ben rahat içinde yaşamak istiyorum.
The property left him by his father enables him to live in comfort.
- Babası tarafından ona bırakılan servet onun rahat bir şekilde yaşamasını sağlar.
I felt out of place in the expensive restaurant.
- Pahalı bir restoranda rahatsız hissettim.
Tom looks relaxed and rested.
- Tom rahatlamış ve dinlenmiş görünüyor.
Very few places on our earth remain undisturbed by civilization.
- Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.
Where we can talk undisturbed?
- Nerede rahat konuşabiliriz?
The dead are gone and they cannot defend themselves. The best thing to do is to leave them in peace!
- Ölüler gitti, onlar kendilerini savunamazlar. Yapılacak en iyi şey onları rahat bırakmaktır!
During the bubble, people dreamt of a life of leisure.
- Hayal sırasında, insanlar rahat bir hayatı hayal ettiler.
Tom did his best to comfort Mary.
- Tom, Mary'yi rahat ettirmek için elinden gelenin en iyisini yaptı.
I only wanted to make you comfortable.
- Ben sadece seni rahat ettirmek istedim.