Jim bizi beklemesinin bir sakıncası olmayacağını söyledi.
- Jim said that he wouldn't mind waiting for us.
Beklemenin bir faydası yok.
- There's no point in waiting.
Bir otobüs beklerken, arkadaşımla buluştum.
- Waiting for a bus, I met my friend.
Bekleme salonunda beş hasta vardı.
- Five patients were in the waiting room.
Çizim odasında bekleyen bazı misafirler vardı.
- There were some guests waiting in the drawing room.
Oda basın konferansının başlamasını bekleyen muhabirlerle tıka basa doluydu.
- The room was jam-packed with reporters waiting for the press conference to begin.
Jim kızgın çünkü sinema randevusu gerçekleşmedi ve yağmurda onu bekleyerek bir saat geçirdi.
- Jim's angry because his date for the movie stood him up and he wasted an hour waiting for her in the rain.
Uzun bir süre beni bekleyerek durdu.
- She stood waiting for me for a long time.
In all ages, men have fought over words, without waiting to know what the words really signified.