It's practical to have a laptop.
- Bu bir dizüstü bilgisayara sahip olmak pratiktir.
His ideas are always practical.
- Onun fikirleri her zaman pratiktir.
Tom practices playing the bassoon every day.
- Tom her gün fagot çalarak pratik yapar.
Do you practice any sport?
- Herhangi bir sporu pratik yapıyor musun?
Tom has no practical experience.
- Tom'un hiçbir pratik deneyimi yoktur.
He usually wants to practise his English on me.
- O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
Tom practised his speech in front of the mirror.
- Tom, konuşmasını aynanın karşısında pratik yaptı.
He used every chance to practice English.
- İngilizceyi pratik yapmak için her fırsatı kullandı.
I want to practice with you.
- Seninle pratik yapmak istiyorum.
I want to practise my English.
- İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
He usually wants to practise his English on me.
- O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
Tom Jackson practically built this town.
- Tom Jackson bu kasabayı pratik olarak inşa etti.
I'm practically an adult.
- Ben pratik olarak yetişkinim.
I want to practice with you.
- Sizinle pratik yapmak istiyorum.
He used every chance to practice English.
- İngilizceyi pratik yapmak için her fırsatı kullandı.