By the end of the century, poleis had been established throughout the Hellenic world, all bearing a marked family resemblance.
Hiding from the police, Dima spent the night in a dumpster.
- Polisten gizlenerek, Dima geceyi bir çöplükte geçirdi.
The policeman spoke to a man on the street.
- Polis bir adamla sokakta konuştu.
I asked a policeman for directions.
- Polise yol tarifi sordum.
The policeman spoke to a man on the street.
- Polis bir adamla sokakta konuştu.
Don't tell Tom you're a cop.
- Bir polis memuru olduğunu Tom'a söyleme.
The cops threw tear-gas bombs into the building.
- Polisler binanın içine gaz bombaları attılar.
Five out of ten drivers a traffic cop has to deal with on New Year's Eve night are drunk.
- Bir trafik polisinin yılbaşı gecesi uğraşmak zorunda kaldığı her on sürücüden beşi alkollüdür.
Five out of ten drivers a traffic cop has to deal with on New Year's Eve night are drunk.
- Bir trafik polisinin yılbaşı gecesinde muhatap olduğu her on sürücüden beşi sarhoştur.
He became a police officer.
- O bir polis memuru oldu.
Police officers wear blue uniforms.
- Polis memurları mavi üniforma giyer.
The police officer wore a bulletproof vest.
- Polis memuru bir kurşun geçirmez yelek giydi.
The police found Tom lying on the floor with a bullet hole in the middle of his forehead.
- Polis Tom'u alınının ortasındaki bir kurşun deliğiyle yerde yatarken buldu.
The patrolman motioned me to pull over.
- Kenara çekilmem için polis bana işaret etti.
Not all policemen are brave.
- Tüm polisler cesur değildir.
Two policemen arrested a burglar. They caught him sneaking into Mrs. Miller's.
- İki polis bir hırsız tutukladı. Onlar onu Bayan Miller'in evine gizlice girerken yakaladı.
The policewoman directed traffic.
- Kadın polis trafiği yönetti.
Don't tell Tom you're a cop.
- Bir polis memuru olduğunu Tom'a söyleme.
A police officer is talking to her.
- Bir polis memuru onunla konuşuyor.
There were ten police officers on the spot.
- Noktada on polis memuru vardı.
There were ten police officers on the spot.
- Noktada on polis memuru vardı.
A police officer is talking to her.
- Bir polis memuru onunla konuşuyor.
Tom is a retired policeman.
- Tom emekli bir polis memuru.
The policeman protected the witness.
- Polis memuru tanığı korudu.
Institutionalised racism is a significant problem within the police force.
- Kurumsallaşmış ırkçılık polis gücü içinde önemli bir sorun.
The police constable arrested the teenager for shoplifting.
- Polis memuru genci hırsızlık için tutukladı.
Sami was at the police station.
- Sami polis merkezindeydi.
The policewoman directed traffic.
- Kadın polis trafiği yönetti.
Tom was afraid that the police might want to arrest him.
- Tom polislerin onu tutuklamak isteyebileceğinden korkuyordu.
The police found some blood on the floor.
- Polisler yerde biraz kan buldular.