I am honored and humbled to stand here, where so many of America's leaders have come before me, and so many will follow.
But the fact of the matter is, there's only so many people we can take, it's time to take Canada over there.
We didn't talk very much.
- Biz pek çok konuşmadık.
What do most young Italian girls spend their time doing?
- Pek çok genç İtalyan kızı zamanlarını ne yaparak geçiriyor?
If you look from afar, most things will look nice.
- Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
I have a whole lot of ideas.
- Benim pek çok fikirlerim var.
This doesn't make a whole lot of sense.
- Bu pek çok anlam ifade etmiyor.
That's probably plenty.
- O, muhtemelen pek çok.
We consulted plenty of people.
- Pek çok insana danıştık.
There's plenty of stuff left.
- Kalan pek çok şey var.
We consulted plenty of people.
- Pek çok insana danıştık.
I have a great deal of work to do.
- Yapacak pek çok işim var.
I've been to Boston countless times.
- Pek çok kez Boston'a gittim.
Countless lives have been lost.
- Pek çok hayat kayboldu.
Lots of children in industrialised countries are too fat because they eat too much candy.
- Endüstrileşmiş ülkelerdeki pek çok çocuk çok fazla şeker yemesi nedeniyle çok şişman.
I care a great deal for you.
- Ben senin için pek çok dikkat ederim.
I have a great deal of work to do.
- Yapacak pek çok işim var.
It has a great many words borrowed from foreign languages.
- Yabancı dillerden ödünç alınmış pek çok kelimeye sahip.
There are a great many forest fires in America.
- Amerika'da pek çok orman yangını var.
I love you in spite of your many, but so many, infinite mental problems.
- Senin pek çok ama pek çok, bitmeyen zihinsel sorunlarına rağmen seni seviyorum.