Ölüm hayatın tamamlayıcı bir parçasıdır.
- Death is an integral part of life.
Müzik, hayatımın önemli bir parçasıdır.
- Music is an important part of my life.
Tayland'da ülkenin bazı kısımları pirinç yetiştirmek için şimdiden aşırı kuru hale geldi.
- In Thailand it has already become too dry to grow rice in some parts of the country.
Bu teori üç kısımdan oluşur.
- This theory consists of three parts.
Her iki taraf savaşa karşı çıktı.
- Both parties opposed war.
Parti Mac tarafından organize edildi.
- The party was organized by Mac.
Yarım günlük bir işim var.
- I have a part-time job.
Bana kalırsa; bu resmi beğenmedim.
- For my part, I don't like this picture.
Bana kalırsa, umurumda değil.
- I, for my part, don't care.
Tom onun kısmen hatası olduğunu kabul etti.
- Tom admitted that it was partially his fault.
Üzgünüm. Ben bunun için kısmen sorumluyum.
- I'm sorry. I'm partly responsible for it.
Yarın arkadaşım için doğum günü partisi vereceğim.
- I'm going to give a birthday party for my friend tomorrow.
Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır.
- Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.
Kuran'da Hz. Meryem ve Hz. İsa'nın doğumu hakkında bir bölüm vardır.
- In the Quran there is a part about Saint Mary and the birth of Jesus Christ.
Son bölümü ayrıntılı olarak açıklar mısın?
- Will you explain the last part in detail?
Başlangıç işin en önemli kısmıdır.
- The beginning is the most important part of the work.
Tom Boston'un o kısmında asla bulunmadı.
- Tom had never been in that part of Boston before.
O, parti için giyindi.
- She dressed up for the party.
O, partiye geç geldi.
- He appeared at the party late.
Ondan ayrılmak zorunda olduğu gün sonunda geldi.
- The day came at last when he had to part from her.
O, evinden ayrılmak zorunda kaldı.
- He had to part with his house.
Müzik, hayatımın önemli bir parçasıdır.
- Music is an important part of my life.
Ama bütün resim bu değil. Tatoeba sadece açık, işbirlikçi, çok dilli cümleler sözlüğü değildir. O, yapmak istediğimiz bir ekosistemin parçasıdır.
- But that's not the whole picture. Tatoeba is not just an open, collaborative, multilingual dictionary of sentences. It's part of an ecosystem that we want to build.
Tom Boston'un ilginç bir bölümünde yaşadı.
- Tom lived in an interesting part of Boston.
Hikayenin bir bölümü doğrudur.
- Part of the story is true.
Diğerleri gönüllü iş yaparken bazıları yarı zamanlı çalışmaya devam eder.
- Some continue to work part time, while others do volunteer work.
Tom yarı zamanlı çalışarak yaklaşık ayda 300 dolar kazanır.
- Tom earns about $300 a month working part time.
Kendi hesabıma, benim plana bir itirazım yok.
- For my part I have no objection to the plan.
Türbenin çürümesi kısmen asit yağmuru nedeniyledir.
- The decay of the shrine is due, in part, to acid rain.
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Tom zaten görevini yaptı.
- Tom has already done his part.
Görevimi yapmayı planlıyorum.
- I plan on doing my part.
Gelecek Cumartesi, yani 25 Ağustos'ta bir parti düzenlenecek.
- A party will be held next Saturday, that is to say, on August 25th.
Partide Jack ve Mary'nin yanındaki kimdi?
- Who was at the party beside Jack and Mary?
Tom parti için üç yüz dolarlık bütçe ayırdı.
- Tom budgeted three hundred dollars for the party.
Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.
- These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship.
Kısmi zamanlı iş bulmak zorundayım.
- I have to find a part-time job.
Tom evine yakın kısmi-zamanlı bir iş buldu.
- Tom found a part-time job near his home.
Susie iyi hissetmediği için oyuna katılamadı.
- Susie was unable to take part in the game because she wasn't feeling well.
Özellikle aç hissetmiyorum.
- I'm not feeling particularly hungry.
TV günlük yaşamda önemli bir rol oynar.
- TV plays an important part in everyday life.
Önemli bir rolüm var.
- I have an important part.
Bizim sorunlarımız ortaklık ile ele alınmalıdır; ilerleme paylaşılmalıdır.
- Our problems must be dealt with through partnership; progress must be shared.
Tom, Mary ve John Partinin maliyetini paylaştılar.
- Tom, Mary and John shared the cost of the party.
Bu restoranın hissedarıyım.
- I'm part owner of this restaurant.
Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyorlar.
- They are making spare parts in a car factory.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one by one.
Ben şahsen oyuna katılmak istiyorum.
- For myself, I would like to take part in the game.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Ben şahsen oyuna katılmak istiyorum.
- For myself, I would like to take part in the game.
Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.
- Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives.
Bu araba için yedek parça alamam.
- I can not buy spare parts for this car.
Bir araba fabrikasında yedek parça yapıyorlar.
- They are making spare parts in a car factory.
O, kentin güney kesiminde yaşıyor.
- He lives in the southern part of the city.
Japonya Asya'nın doğu kesiminde yer almaktadır.
- Japan is in the eastern part of Asia.
Partiye gelen herkes yiyecek ve içeceğe kendi katkılarını getirmeliler.
- Everyone coming to the party must bring their own contribution to the food and drink.
Bunu elden çıkarmak istediğinden emin misin?
- Are you sure you want to part with that?
Onun mücevher kutusunu elden çıkarmak zorunda kaldı.
- She had to part with her jewelry box.
Bir hırsızlar çetesi bu semtte çalışır.
- A gang of thieves works these parts.
The better part of valour is discretion; in the which better part, I have saved my life.
She talked about her kids, for the most part.
We were going to cast him in our new movie but unfortunately he didn't look the part.
The parts of a chainsaw include the chain, engine, and handle.
I run the canoe into a deep dent in the bank that I knowed about; I had to part the willow branches to get in; and when I made fast nobody could a seen the canoe from the outside.
Hepaticology, outside the temperate parts of the Northern Hemisphere, still lies deep in the shadow cast by that ultimate closet taxonomist, Franz Stephani—a ghost whose shadow falls over us all.
I want my part of the bounty.
Fred was part owner of the car.
The first violin part in this concerto is very challenging.
We cannot make a plodding and sensible community—a Holland or a Pennsylvania—out of a national personality which, whether by harsh circumstance or native tendency, is now part genius, part fanatic, and part hard-headed materialist.”.
The part of his hair was slightly to the left.
He left three sonnes, his famous progeny, / Borne of faire Inogene of Italy; / Mongst whom he parted his imperiall state .
to do one’s part.
the Faery knight / Besought that Damzell suffer him depart, / And yield him readie passage to that other part.
Please turn to Part I, Chapter 2.
The mixture comprises one part sodium hydroxide and ten parts water.
We all have a part to play.
Argument structure is thus considered to be part and parcel of the information associated with lexical, syntactically atomic verbs.
The pair parted company and Stephen rejoined Mr Bloom who, with his practised eye, was not without perceiving that he had succumbed to the blandiloquence of the other parasite. Alluding to the encounter he said, laughingly, Stephen, that is:.
I really love this new stereo system but I'm not willing to part with the cash to buy it.
We see the world piece by piece, as the sun, the moon, the animal, the tree; but the whole, of which these are shining parts, is the soul. — Ralph Waldo Emerson, The Over Soul, 1841.
They had cake and ice cream, but he did not take part.
He declined to take part in the meeting because he did not feel he had anything to add.
... and G, the basis that are part of DNA. And here’s the kind of understanding we have. ...
... connect people had that part-time energy, to connect ...