parlatmak

listen to the pronunciation of parlatmak
Турецкий язык - Английский Язык
polish
shine

Today is our day to shine. - Bugün parlatmak için bizim günümüzdür.

brighten
rub up
slang to toss off (booze), knock back (booze)
gloss
furbish up
luster
furbish
give a polish
to polish, burnish; to make (something) shine, gleam, or glisten
satin
clean
(boya) glaze
burnish
blazon
lighten
sleek
to polish; to shine, to make bright, to brighten (up)
lustre
clear up
brighten up
slick down
enamel
parla
shone

After the death of Caesar, a comet shone for seven days. - Sezar'ın ölümünden sonra, bir kuyruklu yıldız yedi gün boyunca parladı.

The stars shone in the sky. - Yıldızlar gökyüzünde parladı.

parlatma
{i} Polish

Tom asked me to polish his shoes. - Tom ayakkabılarını parlatmamı istedi.

There's no way to polish a hedgehog. - Bir kirpiyi parlatmanın yolu yok.

parlatma
buffing
parlatma
brightening
parlatma
(Otomotiv) burnish
parlatma
(Mekanik) honing
parla
{f} shine

Susan shined her father's shoes. - Susan babasının ayakkabılarını parlattı.

Susan shined your father's shoes. - Susan babasının ayakkabılarını parlattı.

parla
{f} glisten
parla
{f} blaze
parla
{f} sparkle

Her eyes sparkled like diamonds. - Onun gözleri elmas gibi parladı.

Mary's eyes sparkled like diamonds. - Mary'nin gözleri elmas gibi parladı.

parla
{f} shining

The moon is shining brightly tonight. - Bu gece ay parlak bir şekilde parlıyor.

That actress is the shining star in the company. - O aktris şirketteki parlayan yıldızdır.

parla
{f} glistening
parlatma
shine

Today is our day to shine. - Bugün parlatmak için bizim günümüzdür.

parlatma
lustring
parlatma
(Gıda) glazing
iyice parlatmak
polish up
kumaşı parlatmak
mercerize
parla
flame

The logs flamed brightly. - Kütükler parlak şekilde alev alev yandı.

parla
coruscate
parlatma
polishing
parlatma
polishing, lustring, brightening
parlatma
polishing, burnishing
silerek parlatmak
rub up
Турецкий язык - Турецкий язык
İçmek
Bir yüzeyi düzgün ve parlak duruma getirmek, parlamasını sağlamak
Güzel, etkili, alışılmamış söz söylemek
Bir yüzeyi düzgün ve parlak duruma getirmek, parlamasını sağlamak: "Derdini anlayan birini bulmak sevinci küçük gözlerini parlatmıştı."- H. E. Adıvar. İçki içmek
perdahlamak
yaldızlamak
Parlatma
(Osmanlı Dönemi) İLMA'
Parlatma
perdah
parlatma
Parlatmak işi
parlatmak
Избранное