The acting in that movie was very good.
- O filmdeki oyunculuk çok iyiydi.
Jane has been acting in movies since she was eleven.
- Jane on bir yaşından beri filmlerde oyunculuk yapıyor.
These games are listed under the adult category.
- Bu oyunlar yetişkin kategorisi altında listelenmiş.
Soccer is an old game.
- Futbol eski bir oyundur.
Daddy, may I go out and play?
- Baba, dışarıya çıkıp oyun oynayabilir miyim?
Resident Evil 4 is one of the best games I have ever played.
- Resident Evil 4 şu ana kadar oynadığım en iyi oyunlardan biridir.
Has the performance started yet?
- Oyun henüz başladı mı?
The audience acclaimed the actors for their performance.
- Seyirci, performansları için oyuncuları alkışladı.
Not everyone thought she was a great actress.
- Herkes onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyordu.
The actor was on the stage for most of the play.
- Aktör oyunun büyük bölümünde sahnedeydi.
I believe it's all a hoax.
- Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
She would often play tricks on me.
- Sık sık bana oyunlar oynardı.
Jack played a dirty trick on me.
- Jack bana kirli bir oyun oynadı.
Jane has been acting in movies since she was eleven.
- Jane on bir yaşından beri filmlerde oyunculuk yapıyor.
Jane has been acting in films since she was eleven.
- On bir yaşından beri, Jane filmlerde oyunculuk yapıyor.
Whenever you visit him, you will find him playing video games.
- Onu her ziyaret edişinizde, onu video oyunları oynarken bulacaksınız.
I am playing a browser game.
- Bilgisayar oyunu oynuyorum.
Climbing that mountain was a piece of cake.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
The toy seller was very friendly.
- Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak çok satılıyor.
Stop playing pranks on me!
- Bana oyun oynamayı kes!
The Comédie Française is the theater that shows Molière's plays.
- Comédie Française, Molière'in oyunlarını gösteren tiyatrodur.
He showed me the manuscript of his new play.
- O, yeni oyununun el yazmasını bana gösterdi.
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
I enjoy playing doubles with Tom.
- Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
- Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.