The design of the theatre enabled the audience to get up close and personal with the performers.
- Tiyatronun dizaynı, seyircilerin oyuncularla daha yakınlaşıp, özel bir bağ kurmalarını mümkün kıldı.
Mary is a star performer.
- Mary bir star oyuncu.
Charlie Chaplin is an actor.
- Charlie Chaplin bir oyuncudur.
Do I look like an actor?
- Bir erkek oyuncuya benziyor muyum?
I hear that you are a good tennis player.
- Ben, iyi bir tenis oyuncusu olduğunu duyuyorum.
He grew up to be a college football player.
- O bir üniversite futbol oyuncusu oldu.
Ferrets are playful and curious.
- Yaban gelincikleri oyuncu ve meraklıdırlar.
They were so playful.
- Onlar çok oyuncuydular.
The coach called off the game because many of the players were down with the flu.
- Oyuncuların çoğu grip yüzünden keyifsiz oldukları için koç oyunu iptal etti.
The top eight players survived the ninth day of the tournament.
- Zirvedeki sekiz oyuncu turnuvanın dokuzuncu gününe kadar dayandı.
I wanna marry a gamer girl.
- Oyuncu bir kızla evlenmek istiyorum.
Mary considered herself a gamer.
- Mary kendini bir oyuncusu olarak gördü.
If the metal plate terminal of the game cassette is dirty it may be difficult for the game to start when the cassette is inserted into the game console.
- Eğer oyun kasetinin metal plaka terminali pis ise oyun konsoluna kaset yerleştirildiğinde oyunun başlaması zor olabilir.
Football is an old game.
- Futbol eski bir oyundur.
Your substitute has already been picked out.
- Sizin yedek oyuncunuz zaten seçildi.
The baby is playing with some toys.
- Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.
Resident Evil 4 is one of the best games I have ever played.
- Resident Evil 4 şu ana kadar oynadığım en iyi oyunlardan biridir.
She won an Oscar nomination for best supporting actress.
- O, en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında Oscar adaylığını kazandı.
You'll never be an actress.
- Asla bir kadın oyuncu olmayacaksın.
Has the performance started yet?
- Oyun henüz başladı mı?
The audience acclaimed the actors for their performance.
- Seyirci, performansları için oyuncuları alkışladı.
She is said to have been an actress about twenty years ago.
- Onun yaklaşık yirmi yıldır bir oyuncu olduğu söyleniyor.
I don't think he's a great actor.
- Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
I believe it's all a hoax.
- Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
Jack played a dirty trick on me.
- Jack bana kirli bir oyun oynadı.
Mike played a bad trick on his brother.
- Mike erkek kardeşine kötü bir oyun oynadı.
Jane has been acting in movies since she was eleven.
- Jane on bir yaşından beri filmlerde oyunculuk yapıyor.
Tom got an acting job in Hollywood.
- Tom Hollywood'ta bir oyunculuk işi aldı.
The baby is playing with some toys.
- Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.
Whenever you visit him, you will find him playing video games.
- Onu her ziyaret edişinizde, onu video oyunları oynarken bulacaksınız.
The umpire called the batter out.
- Hakem topa vuran oyuncuya seslendi.
If our last batter had not hit a home run, team would have lost the game.
- Eğer bizim son topa vuran oyuncumuz tur vuruşu yapmasaydı, takım oyunu kaybederdi.
Climbing that mountain was a piece of cake.
- O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
Tom is a very good bowler.
- Tom çok iyi bir top atan oyuncudur.
You're a very good bowler.
- Sen çok iyi bir top atan oyuncusun.
That toy is selling like hot cakes.
- O oyuncak çok satılıyor.
The toy seller was very friendly.
- Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
Stop playing pranks on me!
- Bana oyun oynamayı kes!
A friend of mine showed me all the dolls he had bought abroad.
- Arkadaşlarımdan biri yurt dışında aldığı bütün oyuncak bebekleri bana gösterdi.
Do you like game shows?
- Oyun programlarından hoşlanıyor musun?
Leonardo DiCaprio won the Oscar for best actor for his role as Hugh Glass in The Revenant.
- Leonardo DiCaprio, Hayalet filminde Hugh Glass rolüyle en iyi erkek oyuncu dalında Oscar kazandı.
Tom won the Oscar for Best Supporting Actor.
- Tom en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında oskar kazandı.
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
I enjoy playing doubles with Tom.
- Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
- Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.