Bir kütüphaneye sahip olmak başka bir şey, onu akıllıca kullanmak çok daha başka bir şey.
- It is one thing to own a library; It is quite another to use it wisely.
Kendi çocuklarından birine sahip olmak yerine bir çocuk evlat edinmeye karar verdiler.
- They decided to adopt a child rather than having one of their own.
Onu kendi gözlerimle gördüm.
- I saw it with my own eyes.
Bazı ülkelerde, birinin kendi işini bile kamuya bırakamaması oldukça saçmadır.
- It is rather ridiculous that, in some countries, a person cannot even release their own work into the public domain.
Onun kendine özgü bir düşünme tarzı yok.
- He doesn't have a mind of his own.
Demiryolu işçilerinin kendi özel terminolojileri var.
- Railway workers have their own particular terminology.
O kendisinin en kötü düşmanıdır.
- She is her own worst enemy.
Tom, kendisinin en kötü düşmanı.
- Tom is his own worst enemy.
Kendi avukatını edinmek istemediğinden emin misin?
- Are you sure you don't want to get your own lawyer?
Onların kendi çocukları olmadığı için küçük bir kızı evlat edinmeye karar verdiler.
- Since they had no children of their own, they decided to adopt a little girl.
Onun kendine özgü bir düşünme tarzı yok.
- He doesn't have a mind of his own.
Robotların, kendi kararlarını verebilmelerine olanak tanımak tehlikeli olabilir; çünkü sahiplerine karşı çıkabilirler.
- Allowing robots to take their own decisions can be dangerous, because they can turn against their owner.
Bu araba benim tarafından sahiplenmektedir.
- This car is owned by me.
Kendimi kendi tanrım olarak görüyorum.
- I perceive myself as my own god.
Bu, onun kendi çizimi olan bir resimdir.
- This is a picture of her own painting.
They were all prepared for the picnic, because they had all brought their own food and plates.
If he wins, he will own you.
I own this car.
It must be owned, the good Jocelin, spite of his beautiful childlike character, is but an altogether imperfect 'mirror' of these old-world things!.
I am sorry to own I began to worry then.