The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun koltuktaki boya hâlâ ıslak.
Two children are sitting on the fence.
- İki çocuk çitin üzerinde oturuyorlar.
Where do you want to sit?
- Nerede oturmak istiyorsun?
Can I sit beside you?
- Senin yanına oturabilir miyim?
Tom asked Mary to sit down for a while.
- Tom Mary'nin bir süre oturmasını rica etti.
Tom and Mary were about to sit down for dinner when John knocked on the door.
- John kapıyı çaldığında Tom ve Mary akşam yemeği için oturmak üzerelerdi.
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
Those who live in houses made of glass mustn't throw stones at the houses of other people.
- Camdan evlerde oturanlar başkalarının evlerine taş atmamalıdır.
Do you live in this building?
- Bu binada mı oturuyorsun?
Tom currently resides in Boston.
- Tom şu anda Boston'da oturuyor.
I do not need a residense permit because I am from Iceland.
- Oturma iznine ihtiyacım yok, çünkü ben İzlandalıyım.
Please be seated, ladies and gentlemen.
- Lütfen oturun, hanımefendiler ve beyefendiler.
Tom motioned them to be seated.
- Tom oturmaları için onlara işaret etti.
An old man sat next to me on the bus.
- Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.
He sat on the bench and crossed his legs.
- Kanepeye oturdu ve bacak bacak üstüne attı.
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.