He can finish ten boxes of corn flakes in one sitting.
- O, bir oturuşta on kutu mısır gevreğini bitirebilir.
The girl sitting at the piano is my daughter.
- Piyanoda oturan kız benim kızımdır.
He was sitting with his arms folded.
- Kolunu katlamış oturuyordu.
Where do you want to sit?
- Nerede oturmak istiyorsun?
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
- İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
All you have to do is sit down here and answer the doctor's questions.
- Tüm yapmanız gereken, burada oturmak ve doktorun sorularını cevaplamak.
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
We live in the vicinity of the school.
- Okula yakın oturuyoruz.
Do you live in this building?
- Bu binada mı oturuyorsun?
More than half the residents are opposed to the plan.
- Oturanların yarısından fazlası plana karşı çıkıyor.
Tom currently resides in Boston.
- Tom şu anda Boston'da oturuyor.
Would you like to be seated?
- Oturmak ister misiniz?
Please be seated, ladies and gentlemen.
- Lütfen oturun, hanımefendiler ve beyefendiler.
An old man sat next to me on the bus.
- Yaşlı bir adam otobüste yanıma oturdu.
The two lovers sat face to face, drinking tea.
- İki âşık çay içerek yüz yüze oturdular.
bence daha da şey çğrenin ben daha 4. sınfa gidiom ve daha bilgiliyim.